Astronot

Simidin son yudumunu ağzıma atıp ayranı kafaya dikmiştim ki kapıdan içeri her zamanki gibi iki yana yıkıla yıkıla girdi. Hem kiloları hem yürüyüş tarzı hem de karısı kadar çok sevdiği Astronot isimli at nedeniyle ona Astronot derdik.

Neredeyse adının Fevzi olduğunu bilen bile kalmamıştı. Ağzımdakileri çiğneyip yutmadan ona bağıramayacaktım. O da bana yaklaşırken bunu anlayıp beynelmilel hemşire işaretini yaparak susmamı istedi. Ben ayranla ıslatılmış simidi çiğnemiş ve yemek borumdan aşağıya itelerken yanı başımda oturuyordu. Ganyan bayiinde iki saatten fazladır onu bekliyordum. Oysa bir gün önce otobüsten inerken sözleşmiştik.

Çaycıya zafer işareti yaptı sağ eliyle. Sol görüşlü olduğunu biliyordum ama Çaycı Zafer, çay karıştırma hareketi yapınca mesele anlaşılmış oldu. Çayını son düzlükte en dış kulvardan atağa kalkmış İngiliz atı gibi karıştırırken “Çıkar bakalım kuponları” dedi. İlk ayağın başlamasına yedi dakika vardı. Milyoner olmak için tutacak kuponun malzemelerini veriyorum; en az 2 adet boş ganyan kuponu, kurşun yahut tükenmez kalem ve bir adet silgi. Yedi dakikada hazırlanabilecek en dengeli, en garanti ve en umut veren kuponu nasıl hazırlayacak çok merak ediyordum. Birinci, ikinci ve üçüncü ayaklara dörder at yazdı. Dördüncü ve beşinci ayaklara ise tüm atları işaretledi.

Son ayakta ise tek at vardı; Astronot. Kendi düşüncesi bütün sürprizlerin ilk beş ayakta olacağıydı. Son ayağa tek attığımız Astronot ise hem onun biricik sevgilisi hem de o günün programında Türkiye’nin tekiydi. Astronotu gördü mü yanına asla başka at yazmazdı. “Kupon yatacaksa da Astronot yüzünden yatsın” derdi. İki dakika kala kuponu gişeye verdi ve kupon makineden çıkar çıkmaz start verilen zilin sesini duyduk.

Milisaniyeler kala oynamıştık kuponu. Gülümseyerek “ Tamam bu iş, bugün milyoneriz” dedi. Çıkarken “Kutlamayı bizim birahanede yapacağız, yer ayırttım. Saat yedide orada ol” dedi. Ben biraz daha kalıp gazetelere göz gezdirdim ve bir çay daha içtim. Kupon ondaydı. İlk yarışı izleyip ganyan bayiinden ayrıldım. Zaten kuponumuzdaki ilk üç ayakta ekürileri ile beraber altı atın beş tanesi yazılıydı. Son ayağa kadar kupon oldukça sağlamdı.

Oğlumun veli toplantısına yetişmek için koşar adımlarla yolun karşısına geçtim.Toplantı boyunca aklım yarıştaydı. Oğlumun öğretmenleri onun haşarılıklarını, tembelliklerini, aslında çok zeki ama ders çalışmıyorlarını uzun uzun anlattılar. Ben de onları göz bebeklerine baka baka dinledim.

O göz bebeklerinde foto finişte birinciliği alan Astronot’u gördüm. Elime tutuşturulan geçici karnede tam altı zayıf görünüyordu. Yani benim canım oğlum, bizden önce altılıyı bulmuştu. Kızamadım bile konuşmaya başladığında ilk kelimesi baba, dede değil de “at” olan bir çocuktan bahsediyorum burada.

Toplantıdan koşarak çıktım. Giderek hızını artıran yağmurla beraber birahaneye doğru koşuyordum ki aklıma kuponu kontrol etmediğim geldi. Son yarışa yetişebilirim umuduyla hızla ganyan bayiine girdim. Arkasına atların numaralarını yazdığım buruş buruş olmuş sigara kâğıdını cebimden çıkardım. İçeri girdiğimde altıncı ayağın son iki yüz metresi koşuluyordu. Astronot diğer atlardan birkaç boy öndeydi. Diğer koşu sonuçlarını bilmiyordum fakat bayide de benden başka heyecanlı kimse yoktu.

Astronot yarışı farkla kazandı. Tatlı bir gerginlikle karışık heyecanla sonuçları kontrol ettim. Gözlerime inanamıyordum. Kupon tutmuştu. Hem heyecanım yatışsın hem de alacağımız paranın miktarı belli olsun diye bir çay içip beklemeye koyuldum. Koskoca Türkiyede kuponu tutturan altı kişiymişiz. İki buçuk milyon lira alacakmışız. Bayiden koşar adımlarla çıktım.

İçimden bağırmak, gol atan futbolcuların yaptığı ters taklalı sevinç hareketlerini yapmak geliyordu. Adeta kalbimin çarpıntısını duyuyordum. Yol boyunca alacağım parayla borçları ödemeyi, bahçeli bir ev ve araba almayı düşünerek birahaneden içeri girdim.

Bir müddet sonra içerideki boşluğu fark ettim. Burada hafta sonu yer bulmak imkânsız gibi bir şey olduğundan önceden yer ayırtmıştı bizim Fevzi.

Dalgın dalgın yerleri süpüren Necati Ağabeye “ Hayırdır burası çok tenha bu akşam? ” diye sordum. Başını kaldırıp “ Bizim şu Astronot yok mu?” benim bir müddet cevap beklediğimi görünce “Fevzi yahu… Ona araba çarpmış.” Bir şey diyemedim. Birahanenin tavanı üstüme çöktü sanki.  “Cenazesi yarın Cemevinden kalkıyormuş.”

Aklım iki buçuk milyonluk kupondayken birden yıllardır tanıdığımı sandığım Fevzi’nin Alevi olduğunu o gün öğrenmiş oldum.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu