Bilip de bilmemezlikten geliyoruz

Grekçe “Bilirim” anlamındaki matesis kelimesinin kökünden gelen matematik, bu dilin karşı kıyısındaki topraklarda yaşayan halk tarafından nedense hiç sevilmiyor.

Biçimlerin, sayıların özelliklerini ve aralarındaki bağlantıyı akıl yoluyla inceleyen matematik için somut kavramları soyutlaştıran semboller dili demek yanlış olmaz. Ne kadar sevmesek ne kadar zorlansak da sayılarla konuşur, formüllerle düşünür, mantıkla ölçeriz.

Sabah uyandığımızda saat kadranın içinde bize zamanı gösterir. Pencereden dışarıya baktığımızda hava henüz aydınlanmamış bile olsa evden çıkmaya  bizi ikna eder. Gideceğimiz yere ulaşmak için alacağımız hızı, araca alınan benzinin litre fiyatını, akaryakıta yapılan zammı da kuruştan öteye gitmeyen indirimi de formüllerle hesaplarız.

Öğlen arasında kantin ya da esnaf lokantasında yediğimiz yemeğe ödediğimiz bedeldir. Kahve molasında baktığımız telefon ekranında, gördüğümüz isme ulaşmak için geri arama yaptığımız numaradır, rehberimizdeki isimlerdir. Sosyal medya hesaplarında paylaştıklarımızın görülme, beğenilme sayısıdır. Akşam evin yolu tutulduğunda soframızda eksik olandır. Aldığımız ürünlerin ağırlığı, besin değerlerinin yüzdesi, son kullanma tarihidir. Ama en çok “Daha geçen gün fiyatı şu kadardı.” dediğimiz enflasyondur. Kasada okutulan ürünün bip sesidir. Alışveriş sonrası kasiyerin ihtiyacınızın olup olmadığını sorduğu poşetin fiyatıdır. Vergisi kaynağında kesilen vergi mükelleflerinin dillerine dolanan pelesenktir. “Benim vergimle maaş alıyorsun!” Eğitimde atanamayan öğretmen, devlet okullarında sınıftan taşan öğrencilerin mevcudu…

Beyaz eşyaların üzerinde derece, saat, devir, şarj göstergesi iken posta kutularına bırakılan o upuzun elektrik faturasıyla rol çalan günlük sohbetlerimizin aktörüdür. Yeni yaşında pastanın üzerinde söndürdüğün mum, emekli olmak için takıldığın yaştır. Parmak mührü gelsin diyen muhalefete; iktidarın kıyasını yaptığı o Afrika ülkesi ile aramızdaki binlerce kilometre ötedeki uzaklıktır.  Cumhurbaşkanlığı adaylığı için toplanması gereken imzadır. Emeklilerin, maaşlarına yapılan düzenleme; ağızlarına çalınan baldır.

Bu ülke, karşılıklı kenarları birbirine eşit olduğu halde üzerinde beraber yaşamayı bir türlü başaramayan yurttaşlarının dikdörtgenidir. İki kere ikinin dört ettiğini inkar edenlerin yönettiği, dört sayısının (Rabia) kadınlara isim olarak verildiği coğrafyadır. Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi, Arnavutu, Boşnağı, Pomağı vs. ile evrensel kümedir. Bu ülke, yüz yıldır bölenleri hiç eksik olmayan, yüz yıldır; bir ve kendisinden başka böleni olmayan sayıdır.    

Matematiği bu kadar sevmeyen halkın; bu kadar matematikle iç içe yaşaması “olasılık” işte.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu