Büyükler Mektebi

Devlet Tiyatrosu, yetmişli yaşının ortalarına yaklaşırken Devlet Tiyatroları Edirne Sahnesi, Ekmekçizade Ahmet Paşa Kervansarayı’nın yüksek tavanında yankılanan sesiyle üçüncü yaşını geride bırakan bir torun edasıyla oyundan oyuna koşuyor.
En kapsamlı tanımıyla; insanı insana insanla insanca anlatma sanatı olan tiyatroya Edirne seyircisi, bir türlü hak ettiği saygıyı göstermiyor. Tiyatroyla yeni tanıştık desem; bu şehirde senelerce Halk Eğitim Merkezi’nde, Türkan Sabancı Kültür Merkezi’nde, Trakya Üniversitesi Balkan Kongre Merkezi’nde ve Bahçeşehir Koleji’nin tiyatro salonunda onlarca oyun sahnelendi. Z kuşağının, tiyatroya kendini olduğu gibi kabul ettirme çabası desem son seyrettiğim oyunda yanımdaki hanımefendi X kuşağını temsil ediyordu.
“Sevgili seyircilerimiz, oyunumuzun başlamasına beş dakika var.”
Tiyatroda oyuncu, oyunu seyirci önünde ilan edildiği yer ve saatte sahnelemeye başlar eğer bir kişi geç kaldırsa oyuncu da diğer seyirciler de geç kalır. Yeri gelmişken; geç kaldığı yetmezmiş gibi koltuğuna oturacağına arka sıradaki tanıdığına el sallayan seyirciye, buradan selamlar!
“Oyunumuz başlamak üzeredir. Lütfen cep telefonlarınızı ve dijital cihazlarınızı kapalı konuma getiriniz. Oyunumuz süresince flaşlı ya da flaşsız fotoğraf çekilmemesi ve görüntü alınmaması önemle rica olunur. İyi seyirler.” Bu anonsun ardından ışıklar söner, sahne aydınlanır. Tam kulakların, gözlerin, zihnin sahneye yoğunlaşır; bir sıra önde bir ekran ışığı yanar sonra üç sıra sağ çaprazında derken mantar gibi çoğalmaya başlarlar. Bu durumun verdiği rahatsızlığı engellemek için ışık görevlisinden illa telefon ekranı açık olan koltukların üstüne spot tutmasını istemek mi gerek?
Oyun en az iki perdeden oluşuyorsa antrakt süresinde sıra özçekimlere geliyor. Bu hiç şaşmaz; arka sırada oturan seyircileri, fotoğraf karesine almamak için kafa kafaya vermeler, “bir de şu uçtan sen çek!” diyerek telefon uzatmalar. En rağbet gören kareler de arka planda sahnenin yer aldığı olanlar. Bu özçekimleri telaşla sosyal medya hesaplarında paylaşan seyircileri görünce aklımdan şöyle geçiyor; Başkaları sizin hayatınızı bu kadar merak ediyorsa, tiyatroya birlikte gelin!
Sahnelenecek oyunların afiş ve broşürlerinde, bilet satış sayfalarında oyunun konusu, hangi yaş grubundaki seyirciye hitap ettiği, oyuncu sayısı, oyun süresi hakkındaki ön bilgilerin okunmadığını; hemşerilerimin yaş sınırının altında kalan çocuklarını yanlarında getirmelerinden, konusu kendine hitap etmeyen oyunu bitmeden terk etmelerinden anlıyorum.
Son yıllarda televizyonda seyredilen tiyatro benzeri skeç ve programların etkisiyle sahneye her çıkan oyuncuyu hararetle alkışlama alışkanlığı, tiyatro seyircisinin popüler kültürün tuzağına düştüğünün en büyük kanıtı olurken oyuncunun gözündeki karanlık boşluk, kanayan bir yaradan öteye gitmiyor.
Bu zaman zarfında seyretme fırsatı bulduğum Öyle Bir Hikaye, Maçın Adamı, Uçurtmanın Kuyruğu, Shakespeare’in Bütün Oyunları, Neyzen Tevfik, Bizim Yunus, Binbir Gece Masalları, Ayrılık, Peynirli Yumurta, Karar, Krem Karamel, Maskeliler adlı tiyatro oyunlarından çıktıktan sonra bir de bu düşünceler kaldı. Yazmasam olmazdı.
Haftaya Ankara Devlet Tiyatrosu oyuncularının sahneleyeceği “Vatan yahut Namık Kemal” oyununda görüşmek üzere, iyi seyirler.
“Tiyatro, eğlence yeri değil büyüklerin mektebidir.” Muhsin Ertuğrul*