Farkındalıklarım

Ne çok yoğunuz, işlerimiz ve günlük koşuşturmalarımızı bir türlü azaltamıyoruz. Bazen yetiştirmek zorunda olduğumuz işler için bir günün yetişmediğini düşündüğümüz de olmuyor değil. Hatta işe giderken aynı toplu taşıma aracına birlikte bindiğimiz insanların bile farkında olmuyoruz. Aynı araca binsek te birbirimizle diyaloğumuz olmadığı için yanımızdaki kişinin yüzüne dönüp bakma gereği dahi duymuyoruz. Çünkü günlük koşuşturmaları kafamızda düşünüp sıraya koymaya çalışmaktan öyle çok meşgulüz ki, neredeyse zorunlukluklar dışında günlük diyaloglardan soyutlanıyoruz.

Hayatın döngüsü gerçekten çok mu hızlandı, yoksa bizler fazla kaygılı tipler haline mi geldik? Aynı şey apartman komşularımızın bir çoğu için de geçerli değil mi, sonuçta tanımıyoruz insanları. Fiziki olarak yakınımızda olan kişileri tanımamamız normal mi? Yoksa sistemin yarattığı, daha çok kazan ve daha çok tüket mottosunu belki de hiç farkında olmadan benimsediğimiz için mi yalnızlaşmayı seçiyoruz? Hep en iyisini yakalamak için mi bütün bu koşturmalar diye sormadan edemiyorum. Bir an için avucunuzun içinde sadece bir tane kuru üzüm olduğunu düşünün, ne yaparsınız? Birinci seçenek ve bence en pratik olanı, eğer kuru üzüm yemeyi seviyorsanız, ağzınıza atıp üç beş saniye içinde güzelce mideye indirmek olur sanırım.

Ancak kuru üzüm yemeyi sevmiyorsanız yine en pratik yöntemi, varsa diğer kuru üzümlerin içine bırakmak ya da çöpe atmak ta olabilir, öyle değil mi? Peki, bir tanecik kuru üzümü iki parmağınızın arasına alıp dakikalarca incelemeyi, size yapısal ve dış görünüşü itibarıyla neler hatırlattığını düşünüp daha sonra yavaş yavaş ağzınıza atıp, yine çok yavaş bir şekilde çiğneyerek, tadını ve sizde yarattığı, daha doğrusu çağrıştırdığı lezzeti de düşündüğünüz oldu mu hiç? Sanırım bir çoğunuz “Bu kadar ayrıntılı inceleyip yemeye ne gerek var?” diyeceksiniz.

Sonuçta bir çoğumuz için uzun yıllardır tükettiğimiz kuru ve tatlı bir meyve. Peki, bu deneyimi yaptığınızda ne düşünürsünüz, size neyi hatırlatır? Bu soruya “Bana çocukluğumda pek sevmediğim babaannemi, anneannemin yumuşacık ellerini, babamın uzun yıllardır yaptığı üzüm üretim işinin zorluklarını ve büyük zahmetini, çocukluğumu hatırlatıyor ya da sevdiğim insanla aramızdaki dönüşümü (sert çekirdeklerini çiğneyerek diğer bölümleriyle karıştığı için), iletişimi, zor olan sonsuz sevgiyi çağrıştıyor.” gibi alternatifli olasılıkları da gözünüzün önüne getirmiş olabilirsiniz. İnsan hafızası, bilinç altı mükemmel bir işleyişe sahip.

Hani bazı olumsuzluklar yaşadığımızda bazı kişiler teselli olsun diye “Unut gitsin!” derler ya, biz de bir müddet sonra o olumsuzluğu unuttuğumuzu düşünürüz. Gerçekten unutuyor muyuz, yoksa hafızamızın arka bölmelerinden birine atıp üzerini mi kapatıyoruz? Maalesef belleğimiz bilgisayarın harddiski gibi her şeyi kaydediyor. Bazen en ufak bir hatırlatıcı olay, unuttuğumuz yada unutmak istediğimiz olguları pat diye bize yeniden hatırlatıyor. Yani unutmak istesek te unutamadığımızın farkına varıyoruz. Hayat bir çoğumuza beklentilerimizi vermiyor veya çok az bir bölümünü sunuyor. Bir şeyin çok iyi farkına varmak durumundayız, sadece bir hayatımız var. Bu hayatı kendimiz için olabildiğince en kaliteli hale getirebilmek, sorumluluklarımızı çok abartmadan, doğru dürüst yerine getirmek durumundayız.

Benim yıllarca yaptığım ve pişman olduğum, farkına varmakta çok geç kaldığım, sizin de okuyunca farkına varacağınız belki de epeyden beri farkında olduğunuz bir konu var: Gönüllü olarak, birileri incinmesin, kırılmasın diye yaptığımız şeyler karşımızdaki kişi tarafından zamanla zorunlu görevimizmiş gibi düşünülebiliyor ve yardım ettiğimiz kişiler, size teşekkür etme gereği dahi duymuyorlar. Bu durum insanın gücüne gidiyor. İşte hayata dair düşündüklerimi ve farkına vardıklarımı sizlerle de paylaşmak istedim.

Sevgiyle ve farkındalıklarla kalın…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
error: İçerik korunmaktadır !!