Gün gelir
Neye üzüleceğimi ya da gülümseyeceğimi bilemiyorum. Bazen hiç okumamış olmayı, zengin bir adamla evlenip sadece hayatı dar bir pencereden görmeyi çok ister miydim diye kendi kendime sormadan duramıyorum. Günlük ev ve akraba ilişkilerini önemseyip, çevremdeki sosyal içerikli olaylar ve olumsuzluklarla hiç ilgilenmeden yaşamak nasıl olurdu acaba? “Cahil insan mutlu insandır.” diye bir söz vardır. Çevrenize baktığınızda buna hak vermemek mümkün değil.
Bizim ülkemizde her gün bir olay, her gün üzücü bir haber duymadan yaşamak neredeyse mümkün değil. Her gün kadınlar yakınları tarafından öldürülüyor ve gündemimiz çok hızlı değiştiği için bu ölümler artık gündemin alt sıralarına düştü. Televizyon kanallarının haber bültenlerinde kadın cinayetlerine neredeyse yer verilmez oldu. Evcil hayvanlar öldürülüyor ama bu ölümler de sıradanlaştırıldı. Victor Hugo’nun “Vicdan, insanın içindeki tanrıdır.” sözünü hatırlamadan geçemiyorum.
Bir toplum önce vicdanını, daha sonra da diğer toplumsal değerlerini kaybetmeye başladığında o toplum yok olmaya mahkumdur. Otel yanıyor ve 78 kişinin hayatı, ümitleri, gelecekleri yok olmakla kalmıyor, aynı zamanda yanan insanları sevenlerin hayatları da alt üst oluyor. Yangında hayatını kaybedenlerden tam 36 çocuk büyüyemediler, geleceğe dair hiçbir hayal kuramadan cayır cayır yanarak, acı içinde bu hayattan kopartıldılar. Aileler yok oldular, arkalarında kim bilir hangi hayatları ve yarım kalmış hikayeleri bırakmak zorunda kaldılar.
“Bizim oturduğumuz sitede 60’lı yaşlarda bir çift yaşıyordu. Erkek, bir şirketin müdürüydü. Her sabah işe giderken arabasına binmeden önce başını yukarı kaldırıp balkonda onu yolcu eden eşine döne döne defalarca el sallayıp, öyle işe giderdi. Yaşlarına rağmen sevgileri hiç azalmamış, aksine, her geçen gün daha fazla perçinlenmişti. Akşam yemeğinden sonra da el ele tutuşarak yürüyüşe çıkarlardı. Neredeyse bütün sitenin gıptayla baktığı insanlardı. Derken, beyefendi emekli olunca bu mutlu çiftin bizim siteden ayrılıp, deniz kenarında bir sahil kasabasına yerleştiklerini duyduk. Birkaç gün önce televizyonda, otel yangınında bu hayattan kopartılan dört kişilik bir ailenin cenaze haberini göz yaşları içinde izlerken bir de ne göreyim, tabutlara sarılıp hüngür hüngür ağlayan iki kişi bizim sitede yaşadıktan sonra emekli olunca bir sahil kasabasına yerleşen, yaşlarına rağmen birbilerine sevgi ve saygıları hiç bitmeyen o çift! … Oğullarını, gelin kızlarını ve torunları kaybetmişler. Televizyondaki bu habere daha fazla dayanamayıp kapattım.” diyen bir insanın anlatıklarını okuyunca, sosyal medyada can kayıpları için mutlu olup hak ettiklerini iddia eden ve bu yönde paylaşım yapan, ayrıca bu otel yangınını fırsata çevirmek için yangın önleme malzemelerine çok yüklüce zamlar yapan kişileri düşünmeden edemedim.
Gerçekten, bazı insanların çok bencil olduklarını ve “Bizden değilse üzülmeye ya da empati yapmaya gerek yok.” diye düşündüklerini gördükçe insanlığımdan utanıyorum. Biz ne ara bu kadar bencilleştik ve duyarsızlaştık, anlamak mümkün değil. Herkes işine geldiği kadar iyi ve her zaman haklı… Elbette sadece otel yangınıyla bu kanıya varmadım. Önceden mahallemizde veya sokağımızda bir cenaze olunca en az bir hafta, konu komşu televizyonlarımızı ve radyolarımızı açmaz, o ailenin yasına saygı gösterip destek olmaya çalışırdık. Şimdi ise yanan otelde 78 kişi yaşamdan kopartıldı ve onun yanında bulunan oteldeki misafirlerden bazıları, hiçbir şey olmamış gibi kayak yapmaya devam ettiler!
Üzülmeseniz de insanların kayıplarına saygı göstermek diye bir tavır olmalı. Gerçi, benim oğlum sonsuzluğa gittiğinde de en yakınımdaki bazı birinci derece akraba ve arkadaş diye geçinen kişilerin de aynı duyarsızlıkla hareket ettiklerini söylemeden geçemeyeceğim.
Bir kaç gün önce sosyal medyada bir yazı paylaştım. işte o alıntıya burada da yer vermek istiyorum: “Hayat ilginç. Gün gelir, içoğlanlar, padişah olur. Hırsızlar zengin, metresler eş, eşekler adam olur. Odundan kapı, taştan saray olur. Gün gelir, kezbanlar destan, onları destan yapanlar mestan olur. Gün gelir, hadsizlik özgüven, saygı yalan, sevgi ise dolan olur. Gün gelir, çivisi çıkar dünyanın. Konuşamayanlar hatip, şifa veremeyenler tabip, yazamayanlar katip olur. Ama yine öyle bir gün gelir ki, verenler alır, gidenler uslanır, dönenler yalvarır. Merdiveni koşarak çıkanların, gün gelir ayağı takılır. Sevgisini vermeyen, gün gelir, kimsesiz kalır. Aldatan, birgün sadakat için, çalan, bir gün adalet için, döven, bir gün şefkat için yalvarır. Piyon deyip geçme, gün gelir şah olur. Şaha da fazla güvenme, gün gelir mat olur. Öyle bir gün gelir ki, sen bakmazken her şey bir anda çok güzel olur bütün kötüler yok olur!”