Hekimlikte yarım asrı devirdi

Prof. Dr. İnci; ‘Gençlerin yurt dışına gitmemesi lazım’

Hekimlik 50’nci yılını dolduran Prof. Dr. Osman İnci, meslekte geçirdiği yılları gazetemize anlattı. Tıp alanının geçmişten günümüze olan değişiminden bahseden İnci, son birkaç yıldır yurt dışında göreve giden yeni mezunlara öğüt niteliğinde açıklamalarda bulundu. İnci, kendi eğitim gördüğü yıllarla, günümüz tıp eğitiminin aynı düzeyde olmadığını, tıp eğitiminin günden güne değersizleştirildiğini vurguladı.

Trakya Üniversitesi’nin önceki rektörlerinden aynı zamanda tıp alanında uzun yıllar görev yapmış Profesör Doktor Osman İnci, geçmişten bugüne meslekteki gelişimini ve çalışmalarını anlattı. Sadece Edirne’de değil, Türkiye genelinde birçok çalışması ve projesi bulunan, Prof. Dr. Osman İnci, yarım asrı aşan hekimlik yıllarını gazetemize açıkladı.

KIBRIS BARIŞ HAREKATI CEPHELERİNDEN TRAKYA ÜNİVERSİTESİNE UZANAN SERÜVEN

Mesleğe başladığı yıllardan söz eden Prof. Dr. İnci, 1974 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oluşunun ardından çıkan Kıbrıs Barış Harekatı’nda cepheye gittiğini söyledi. İnci; “Bizim zamanımızda öyle süreçler oldu ki, 1974 yılındaki mezuniyetimizden sonra patlak veren Kıbrıs Barış Harekatı’ndan dolayı çeşitli cephelere gittik. Komando birliklerinde, askeriyelerde görev alarak askerliğimizi yaptık. Asteğmen olarak gittiğim askerlikte, teğmen olarak döndüm. Döndüğümde PTT ve Ziraat Bankası’nda kamu görevi yaptım. Daha sonrasında Cerrahpaşa Tıp’ta Patoloji yaptıktan sonra Üroloji ’ye geçiş yaptım. Trakya Tıp Fakültesi’nin ilk yıllarında Edirne’ye geldim. 1988’de Doçent oldum. İleriki yıllarda profesör olduktan sonra belirli bir süre Trakya Üniversitesi’nde rektörlük yaptım” dedi.

‘TÜM TIP FAKÜLTELERİNDE AYNI EĞİTİMİN VERİLMESİ HAKKINDA ÇALIŞMALAR YAPTIK’

İnci, daha önceden Türkiye genelindeki tüm tıp fakültelerinde aynı eğitimin verilmesini öngören bir proje fikri verdiklerini de ifade etti. İnci; “Bunların dışında çoğu artı görevlerde yer alarak, elimden gelen her hizmeti vermeye çalıştım. Yaptığımız programlardan birinde her Tıp Fakültesi’nde aynı eğitimin, aynı şekilde verilmesi hakkında çalışmalar yaptık. Her mezun olan öğrencinin elinde olması gereken belge şeklinde ulusal bir Tıpçı kimliği kazandırma düşüncesini öne sürdük. Her mezun olacak öğrenci, daha öğrenci yıllarındayken ilerdeki oluşacak sorunların kalkması için önemli bir projeydi ama maalesef olmadı. Diğer projelerimin içinde Trakya’nın tarımsal bölgeleri için çevrenin düzenlenmesi, suların dönüşümlü kullanabilmesi gibi birçok yararlı katkılarda bulunmaya çalıştım. Ben bir tıpçıyım. Biz fikir ve konu sunarız. Olayın gerçekleşmesi gerekli karar merceklerine gittikten sonra olur. Örneğin bir bilim insanını, bilim insanı yapan şey elindeki somut veya soyut bir veriyi, toplumun yararına kullanılması için halka ve belirli idarelere sunmasıdır. Bilim insanının temel ilkesi budur. Bu gerekse ilaçta gerekse bilimde yani her alanda geçerlidir. Ben fikri ve projemi sunar ilgili yerlere müracaat ederim uygulanması ilgili yerlerin karar merceğine kalır” ifadelerine yer verdi.

‘HİÇBİR ŞEY BİLMEYEN KİŞİLERE TESLİM EDİYORUZ ÖĞRENCİLERİ’

Günümüzdeki hastane ve mezun sayısının artışına dikkat çeken İnci, kendisinin eğitim gördüğü zamanlarda, tıp alanında eğitim veren kişilerden alınan eğitimle bugünkü eğitim verenlerin aynı düzeyde olmadığını söyledi. İnci; “2003 yılında Türkiye’nin Tıp Fakültesi kontenjanı 4520 kişiydi. 2023 yılında ise 21.957 kişi. Tıp sektörünün en önemli etkeni insandır. Ülkenin kaç tane profesörü var? Kaç doçenti var? Kaç hastanen var? Önce bunları bilmek lazım. Bu kadar çok kontenjanın açılması, Tıp öğrencisinin fazla olacağı anlamına gelir. Ben İstiklal Savaşı’nda cephede durmuş birinin öğrencisiyim. Bu derece yüksek mevzilerde olan ustalar bizi yetiştirdi. Yani öğrenci fazla olabilir ama gerekli bir eğitim ve idarede mesleğe giriş aşaması için ders veren kişilerin usta düzeyde olması gerekli. Şu anki eğitimi asla bizim geliştiğimiz yıllarla kıyaslayamazsınız. 21.957 öğrenciye nasıl yeteceksiniz? Bir tıp öğrencisi asla kolay yetişmiyor. Ben şahsen 17 yıl üniversitedeydim. Şimdiki öğrencileri, özel hastanelerle anlaşarak oraya eğitime yolluyorlar. Oradakiler benim veya benimle aynı düzeyde yetişmiş meslektaşlarım gibi aynı ustalıkta mı? Amfilerde ne zaman ders anlatmışlar? Hiçbir tez yönetmişler mi? Profesörlük sınavına mı girmişler? Hiçbir şey bilmeyen kişilere teslim ediyoruz öğrencileri. Çok kötü” şeklinde konuştu.

‘BİZİM BURADA KALIP BU ÜLKEYE SAHİP ÇIKMAMIZ LAZIM’

Son yıllarda ciddi şekilde artış gösteren beyin göçünü, sebepleriyle birlikte değerlendiren İnci, mesleğin itibarsızlaştırılması, sağlık çalışanlarına şiddet gibi sebeplerden dolayı Türk hekimlerinin şansını yurt dışında aradığına vurgu yaptı. İnci; “Önceki yıllara baktığımızda tıp öğrencilerinde yurt dışına çıkan öğrencilerin sayısı artarak gidiyor. Niye gidiyorlar? Meslek itibarsızlaştığından. Arkadaşlarımız vuruluyor, yaralanıyor, sakatlanıyor, öldürülüyor. Acillerde basılıyorlar. Götürüldükleri takdirde hemen serbest bırakıyorlar. Böyle bir durum söz konusu bile olamaz. Ben iş başındayım. Bunları yapanlar bir savcının odasını basabiliyor mu? Bir karakola girip polis memuruna böyle bir saldırı düzenleyebiliyor mu? Ben olunca böyle durumlar oluyor da diğer mesleklerde neden olmuyor. Biz neden bu tarz olası durumlarda emniyetsiziz? Ekonomik olarak ise bu alanda da çok sorunlar yaşandı. Özellikle Covid-19 yıllarında açıklanan bir kararda, bu süreç bitene kadar istifa edemezsiniz denildi. Covid-19 süreci bitti istifalar başladı. Ülkeyi terk etmeye zorlanıyorlar yeni gençler. Yoksa neden o çocuklar ailesini bırakıp gitsin? Neden orada yabancılık çeksin, yabancı muamelesi görsün? Sanki yurt dışına gitmek bir kurtuluşmuş gibi anlaşılıyor. Kolay bir şey değil. Konulan görevli kişiler bulundukları hastaneye hâkim değil. Ben kuduz aşısı olmak için gittiğim bir hastanede, o kadar kişiye sormama rağmen aşının nerede yapıldığını bilmeyen insanlarla karşılaştım. Artan beyin göçünden sonra sektörde olmaması gereken kişiler bulunuyor. Bu ülke bizim ve sonuna kadar sahip çıkmamız lazım. Gençlerin gitmemesi lazım. Haksızlıkta veya farklı durumlarda sonuna kadar haklarını arasınlar ama bu ülkeyi sonuna kadar tutmamız lazım. Bakın siz gidiyorsunuz doğu tarafından Suriye’den, Afganistan’dan geliyorlar. Biz ırkçı bir millet değiliz. Ama genetiğimiz bozuluyor. Ülkemize gelerek çok hızlı ürüyorlar. Bizim burada kalıp bu ülkeye sahip çıkmamız lazım” diye konuştu.

Adem Batuhan SEVER

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
error: İçerik korunmaktadır !!