İZDÜŞÜM

“Bazen akışına bırakmak gerekir; Yaprakları, suyu, mevsimleri, olayları, insanları. Vebekleyip görmek gerekir sonuçları” Şems-i Tebrîzî
Yaprakların kimi yeşilden sarıya kimi kahve ve yanık turuncu rengine döndü. Bulanık sular duruldu, duru sular çomak sokuldu. Yazın hazları azaldı. Güz, bazılarımızın aklını başından aldı. Kışın, eli kulağına uzandı.
Kalemi elime en son aldığımda güneş, omzumdan çekmiyordu sıcaklık bırakan elini ve benim yerime akşamlar alıyordu bir şeyler üstüne
Olaylar, kalemimin mürekkebi kurumadan değişiyor. Ben, bir sonraki paragrafa geçene kadar gerçekleşen başka bir olay ilk paylaşılan haberi çoktanunutturuyordu. Unutmak için balık olmak gerekmiyordu ama filler fena kıskandırıyordu.
Pandemi, okulların açılması, aşı karşıtları, günde bir uçak dolusu kadar vefat eden insan sayısı, sonbahar romantizmi, seyredilen bir filmin zihninde kalan etkisi, severek okunan bir kitabın paylaşma telaşı derken kalemi tutan elingündeme, kaza anında olay yerinden geçen bir görgü tanığı gibi sakin ve kararlı bir şekilde müdahale etmesi gerekiyordu. Halkın, başından geçenleri görünceeliyle nabzını tutup, rahatnefes alıp almadığını kontrol etmeliydi.En önemlisi olaylar karşısında insanların bilinci açık mı kapalı mıydı?Memleketin coğrafyası ve demografik yapısı ile ilgili temel bilgilere sahip olmalıydı. Nasıl ki ilkyardımda öncelik kendi can güvenliğini korumaksa burada da akıl sağlığını korumak birincil iş oluyordu. Bir ülkenin başına bu kadar olay nasıl geliyordu? Hepsi birer görünmez kaza mıydı? Yoksa zamlar, işsizlik, hastalıklar, ölümler, yoksulluk, yolsuzluk karşı yoldan freni patlamış bir kamyon gibi yokuş aşağı üstümüze mi geliyordu yoksa şoför bile bile direksiyonu bize mi kırıyordu?
İnsanlar mı? Ah bu insanoğlu beşer beşer şaşırıyordu.