Kadınlar meslekte yaşadıkları trajikomik anıları anlattı

TÜ Kadın ve Aile Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından organize edilen etkinlikte hakem,muhtar, girişimci, oto lastik ustası kadınlar yaşadıkları süreçleri ve olayları anlattı. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne istinaden düzenlenen etkinlikte konuşma yapan Yeniimaret Mahalle Muhtarı Neslihan Dönmez Dürüktaş, neden muhtar olduğunu anlattı. Muhtar Dönmez Dürüktaş’ın muhtar olma sebepleri ve hikayesi oldukça dikkat çekti.
Mahallesinde yaşayan kadınların talepleri ve yaşadıkları sıkıntılar doğrultusunda muhtarlığa giden yolu anlatan Yeniimaret Mahalle Muhtarı Neslihan Dönmez Dürüktaş, “Bizler mahallemizdeki kadınlarla lokmalar dökeriz, 180-200 bin ziyaretçimiz gelir. Onlara ikramlar veririz. Bu işlerin başında hep ben vardım ve bana hep ‘Sen muhtar olmalısın’ diyorlardı ama ben buna hazır mıydım bilmiyorum. Bir akşam mahallemde bir düğüne katıldım ve baktım gelin 17 yaşında, sağıma baktım kadının kucağında genç bir çocuk, bebek arabasında bir çocuk ve karnında bir çocuk vardı, bu duruma çok üzüldüm. Bunu görünce “Evet ben belki güzel işler yapabilirim ama önce kadınlara dokunmam gerekiyor” dedim. Tabi bunları yapabilmem için yetki sahibi olmam gerekiyordu. Eğer muhtar olursam gerekli kurumlarla birlikte kadınlar için bir şeyler yapabiliriz diye düşündüm. Bir gün bir kadın evimin kapısına geldi; ‘Muhtarım ben gerekli yerleri aradım benim bir kaç işim var’ ve ‘bunlar olmadı gelip bakar mısın’ dedi ve gittim. İşlerini hallettim ve arkadaşlarım orada çalışırken sen kaç yaşındasın diye sordum; “42 yaşındayım” dedi. ‘Kaç tane çocuğun var’ dedim ‘3 tane’ dedim. Yanında ise güzel alımlı bir kadın vardı. Bu kadın kim diye sorduğumda ise ‘kumam’ dedi. ‘Eşiniz nerde’ dedim ‘cezaevinde’ dedi. Evde çalışan sayısı ise bir ve sadece o kadın çalışıyormuş. Bunu duyunca o kadar üzüldüm ki benim yanı başımda neler oluyor ve bundan benim haberim yok. Gittim işlerini hallettikten 10 gün sonra bir haber geldi mahalleye, bu kadının 14 yaşında ki kız çocuğu Meriç’te boğularak öldü. Çocuğun ölüm sebebi ise babası cezaevinde, annesi merdivene işe gidiyor ve çocuğa sahip çıkıp bakacak kimse yok. Ben kendimi çok suçlu hissettim ve dedim ki; ‘Bu mahallede bizim çocuklarımızın özellikle de genç kızlarımızın erken evlenmesinin tek sebebi sadece düğün görmeleri ve hiçbir etkinliklerinin olmamasıdır.’ Sinema ve tiyatro gibi şeylere katılamıyorlar sadece sokak düğünleri görüyorlar. Erkenden çocuk sahibi oluyorlar, çalışamıyorlar çocuk sahibi oldukları için ve ardından ekonomik sıkıntı başlıyor. Ben bu insanlara dokunmak için muhtar oldum” dedi.
‘MAHALLEDE TEK GÖRDÜKLERİ ETKİNLİK SOKAK DÜĞÜNÜ’
Özellikle mahallesinde kadınlara sosyal etkinlikler sunmayı hedeflediğini belirten Muhtar Dönmez Dürüktaş; “Bu kadınlar ve kızlarımız için neler yapabiliriz bunların üstünde durdum genellikle. Tiyatrolar kuracağız, O’nları sinemaya götüreceğiz. Benim muhtar olma yolculuğum böyle başladı. Bu kadınları gördükten sonda muhtar olmak istedim. Adaylık sürecimde de ben ev ev, kapı kapı gezerken komşularımız beni saygıyla kucakladı. Ama kahvelere gittiğim zaman ağabeylerim bana sırtlarını döndü. ‘Senin işin mi yok kızım evde otursana’ dediler. Ben de dedim ki; ‘Siz kahveniz de oturun ben sizin evlerinize gidip kaleyi içten fethedeceğim.’ Gittim çaylar, kahveler içtim. Onlara projelerimizi anlattım bana güvendiler ve ben de aday oldum. Sonrasında da muhtarlığı kazandım. Şimdi ise bana sırtını dönen ağabeylerim her gün muhtarlığa gelip bana binlerce kez teşekkür ediyorlar. Bir gün yine muhtarlığa yirmili yaşlarda bir kadın geldi ve ‘Muhtarım birazcık benim evime gelip bakar mısın’ dedi. Ben de korktum doğrusu, daha yeni muhtar olmuşum beni neden evine çağırıyor diye. Dışarıda da çok yağmur yağıyordu ve evine gittim. Dışarıda yağan yağmurun aynısı evin içerisinde de yağıyordu. O evde üç tane çocuk vardı ve her şey ıslaktı. Sosyal yardımlaşma ve belediyeyi araya soktum. Geldiler gördüler ama bazı prosedürlerden dolayı bir şey yapamadılar ama ben orayı gördüm. Üç tane küçük çocuk vardı ve çatı yıkılmak üzereydi. Ondan sonra nalbur nalbur gezerek kiremit istedim, tahta istedim, tuğla istedim ve ben o çatıyı yaptırdım. O kadar çok dua aldım ki işte o zaman ‘İyi ki muhtar olmuşu’ dedim” diye konuştu.
KADIN ETUS ŞOFÖRÜ İLE AMCANIN KOMİK HATIRASI
Edirne’nin ilk kadın ETUS şoförü Sibel Güzelsev Pakarda, şoförlük deneyimini ve yaşadıklarını katılımcılara aktardı. Şoförlüğe babasının minibüsü ile başladığını anlatan Güzelsev Pakarda; “Bir minibüs şoförü kızı olarak kapımızın önünde olan bir minibüs bizim için bir taksi gibiydi. Herkes araba kullandığı zaman babama; ‘Herkes araba kullanıyor ben neden kullanıyorum’ dedim. Babam da ‘Kapının önündeki ne işe yarıyor onu kullan’ demişti. Ama o bir taksi değil, minibüstü ve bizim için o ekmek teknesiydi. Babamın çalışmadığı bir pazar günü biz çıktık ve babam bana gösterdi nasıl sürmem gerektiğini. Her şey çok güzeldi ve ben o gün kullanmayı öğrendim. Ben 18 yaşına geldiğimde ehliyetimi almaya gittim. Ama yaşımı doldurmadığım için bir sene sonra gelmemi söylediler. Bir sene sonra kayıt oldum, ehliyetimi aldım her şey çok güzeldi. Tabi ki bunu bir meslek olarak hiçbir zaman düşünmedim. Çünkü etrafta hiç gözükmeyen bir şeydi. Evlendim kızımı üç yaşında kreşe verdikten sonra evde oturmak benim için çok boştu. Ben elimden geldiği her kursa katıldım. Arkadaşlarım ise bana ‘Araç kullanmayı çok seviyorsun neden direksiyon eğitmenliği yapmıyorsun’ dedi. Halk eğitime başvuru yaptım sertifikamı almak üzereyken felç geçirdim. Felç tedavim altı ay kadar sürdü. Tedavim sona erdikten sonra yeni işlere başlamak için farklı kurslara gittim. Eğitmenliğe başvuru yaptım kısa süre içinde kabul gördüm ve başladım. ‘Araç kullanmayı seviyorum ama eğitmesini bilmiyorum’ dedim. ‘Her şeyin bir başlangıcı vardır bir başla gerisi gelir’ dediler. O sırada eski bir hocayla tanıştım ve bana ‘Gel arkama otur ve izle bir şeyler öğrenirsin’ dedi. Bende evde boş oturacağıma Ergün gidip arkasına oturup izledim. Direksiyon eğitimi yapmaya başladıktan sonra işten keyif almaya başladım. Her gittiğin yerde bir öğrencin, bir tanıdığın oluyor. İlk ETUS şoförlüğü 2014 yılında Birleşmiş Milletler Sabancı Vakfı önderliğinde 11 pilot bölge seçilmişti Edirne. Bunu teşvik amaçlı başladığımı ve zaten aileden de gelen bir geleneği sürdürüp ilk kadın ETUS şoförü oldum. Bu süreç 6 ay kadar sürdü” ifadelerine yer verdi.
Bir emekli vatandaş ile yaşadığını anıyı da anlatan Güzelsev Pakarda; “Edirne’de bu işi yapmak gerçekten çok güzel ve hiç ters tepki almıyorsunuz. İlk seferimi hiç unutmam. Ayşekadın durağındayım akşam seferinde olacaktı. Durakta durdum kapıyı açtığım anda film çeviriyorlar galiba diyip binmediler otobüse inanmadılar ETUS şoförü olduğuma. ‘Buyurun binin’ dedim ve ondan sonra yolcularda gerçek şoför diyince bindiler. Bir keresinde yaşlı amca bankadan maaşını almaya gidiyordu. Bankaya giderken amca yanıma kadar geldi ve kulağıma fısıldadı ‘Siz bizi çarşıya kadar götürebilecek misiniz’ dedi. ‘Neden amca’ dediğim zaman ise ‘Ne bileyim bir kadın olarak pek düşünemedim götüreceğini’ dedi. Amca vardığımız zaman görüşürüz dedim. İnerken bu sefer arka kapıyı açmadım ön kapıyı açtım. ‘Amca ben sizi getirebildim mi’ dedim. ‘Ya getirdin de bir kadın olarak yakıştıramadım’ dedi. Ben de ‘Yakıştırmak için değil başarmak için buradayız’ dedim. Amca maaşı çektikten sonra durakta yeniden denk geldik ve amca beni tanıdığı için birbirimize bakıyoruz. Kapıyı açtım amca tereddüt ediyor. ‘Buyur amca’ dedim. ‘Kızım ben sana saygısızlık yaptım galiba kapıyı açtın, saygı gösterdin, güzel karşıladın ben hiç ummadım böyle olacağını’ dedi. Bir kadın olarakta Edirne’de ki rahatlığı hiçbir şehirde göremiyorum. Ben bu işi yaparken 6 ay sonra ikinci kadın şoför işe başladı ve ben geri çekildim. Çünkü direksiyon eğitmenliği daha çok hoşuma gidiyordu ve keyif alıyordum. Şuan ise hala kendi iş yerim olan sürücü kursunda eğitmenlik yapıyorum” ifadelerini kullandı.
Havsa Kadın Girişimcileri Üretim ve İşletme Kooperatifi Başkanı Hülya Tuncer ise kooperatif kuruluş sürecini anlatarak hedefini açıkladı. Tuncer; “Bugün hem dünya genelinde hem de benim için çok özel bir gün. Eşimin işinden dolayı sürekli seyahat etmek zorunda kalırdık ve içimde hep bir eksiklik vardı, o da çalışma. Hep Bir şeyler yapıyım ve başarıyım diyordum. Yıllar sonra Havsa’ya tayinimiz çıktı ve geldik. Baktım buradaki kadınlar biraz boşlar ve ne yapacaklarını bilmiyorlar. Çok güzel şeyler üretiyorlar benim de canım sıkılıyor. Arkadaşlarıma dedim ki ‘Yaptığımız şeyleri dışarı da bir satalım bakalım ne olacak.’ Belediye başkanımız belediyenin önünden bir yer tahsis etti orada satmaya başladık ve satıldı. Her hafta başka şeyler satarak, masa eklemeye ve sattığımız şeyleri arttırarak devam ettik. İşlerimizin biraz daha planlı bir şekilde olması gerektiğine karar verdik. Belediye kadın meclisini hayata geçirdik. Edirne’de kullanılmayan küçük kulübeler vardı onları talep ettik ve aldık. İlk önce erişte, tarhana ve lokma dökmeyle başladık. Arkadaşlarım bir şey yaparken ben de boş durmak istemedim. Arkadaşlarım onları satarken ben de semaver aldım ve satmaya başladım. İşler büyüdü siparişler gelmeye başladı. Biz bir kooperatif olalım dedik kendi aramızda. O dönem Trakya Üniversitesi’nden eğitim aldık. Kooperatif nasıl kurulur diye destek oldular. Bu işe yedi kişiyle başladık. Atölye lazımdı bize onu da kendi paralarımızla kurduk. Belediyenin bir binasını verdiler bize ama içi çok kötüydü. Onu onarmaya başladığımızda kendi paramız yetmedi. Atölye olana kadar arkadaşımızın bahçesinde yapıp sattık ürünlerimizi. Hikayemiz ise bir çuval un diye başladı. O dönem bizim 30 Bin TL’ye ihtiyacımız vardı ve bunu vali beyden talep etmek için gittik. Ben 50 bin ile kapıyı açtım o kadar vermez yarısını verir yine kurtarırız diye ama vali bey bana 10 binde bizden olsun diyince benim gözlerim doldu. Hayallerimiz gerçekleşti binamız oldu. Açılışımız oldu ve pazar arayışlarımız başladı. Daha iyi yerlere gelmeyi planlıyoruz ve bunları yaparken araya hiç kimseyi koymadık. Trakya’da tarhana oldukça meşhur ve Ankara hala bizden tarhana istiyor. Çeşitli televizyon programlarına çıktık. Tarhanayı meclise soktuk ve çoğu lokantalarda satılıyor. Bunlar ise bizim satışlarımızı arttırdı. Önceliğimiz para kazanmak değil de geleneksel şeyleri göstermek amaçlı yaptık. En büyük hayalim Edirne’de Balkan kültürünü yaşatıp devam ettirmek” şeklinde konuştu.
KADIN HAKEM OLMAK
Futbol hakemi Selvi Güler de kadın hakem olarak yaşadığı sıkıntıları paylaştı. Güler; “Ben sporcu kimliğiyle buradayım. Trakya Üniversitesi Beden Eğitimi Yüksekokulu Spor Yöneticiliği mezunuyum. Bize hocalarımız her zaman belge biriktir diyordu ve ben de bu sayede hakemliğe başladım. Ana branşım voleybol olmasına rağmen sınavları geçemedim ve alamadım belgeyi. Futbol hakemliğini kazandım ve dönüm noktam orada başladı. Adaylık hakemliğine gittiğimiz zaman yaklaşık 100-150 kişi vardı. Yavaş yavaş azaldık ve 10-15 kişiye kadar düştük. İnat ettim ve belgeyi aldım. Futbolda ilk çıktığım maçta çok heyecanlanmıştım. Her ortamda sürekli hep erkek oluyordu ve bir kız olarak çok zor anlar yaşadım. Belli bir süre sonra bunları aşıyorsun tabi ki. Sahaya çıktığım zaman kadın hakem diyip şaşırmaya başladılar. Normal bir erkek maça çıktığı zaman maçı yönetip gidiyor ama ben çıktığım zaman şaşkınlık oluyor sürekli. İlk önce ön yargıyı kırıp kendi maçımı yönetmeye çalıştım her seferinde. Çok kötü söylemlere maruz kaldım ama kadın hakemimiz var kötü konuşmak yok diyen kesime de denk geldim. Biz hakemler olarak orada adaleti sağlamak için sahaya çıkıyoruz. Kendimi şöyle nitelendiriyorum ben bir makineyim ve bana gösterilen doğru şeyleri yapıp işimi bitireceğim. Bu da bana bölgesel hakem olmam da çok büyük katkı sağladı ve şuan her yerde hakemlik yapabilirim. Hatta ilk defa yurt dışına çıkmamı da bu meslek sağladı. Bulgaristan’a gidip dostluk maçını yönettim. Genellikle polislerle dışarı çıkıyoruz. Kamu çalışanı olduğumuz için şiddet olayları yaşamamak için polislerle dışarıya çıkıyoruz. Bir kadın olarak hep futbolu bilmiyor o kadın diye tepkilerle karşı karşıya kalıyorum. Kadın hakemler çoğaldıkça herkes artık bu duruma alıştı ve hocam birçok hakemden daha iyi yönettiniz gibi tepkiler alıyorum. Artık erkek toplumunu çok iyi tanıyorum. Kendime bir duvar örüyorum çünkü karşımdaki birçok kişi erkek. Kadın olduğum için kararlarımızı etkilemek için sürekli üstümüze oynuyorlar ama ben kendi gördüklerimi veriyorum tecrübemle devam ediyorum. Baka getirileri ise bana inanılmaz bir özgüven verdi. Çok büyük bir camia ve ben şuan her gittiğim ilde futbol derneklerimiz var ve ben hangi şehre gittiğimiz zaman bir telefonla yardımımıza koşuyorlar. Herkes kendi hikâyenizin yazarıdır o yüzden kendi kaleminizi bir başkasına vermeyin” dedi.
Sanayide oto lastik ustası ve tekvando hakemi olan Remziye Cankıran da genelde erkeklerin çalıştığı sanayide mesleğini icra etmenin zorluklarını anlattı. Cankıran; “Başlarda ön yargılar çoktu. Bir kadının sanayide oto lastikçi olması hem sanayi esnafı tarafından, hem de gelen müşteriler tarafından tuhaf karşılanıyordu. Kadınlarımız her yerde olmalı. Kendilerine güvenmeliler, konfor alanlarından çıkıp yenilikçi olmalılar. Kadın isterse her şeyi yapar. Ben Edirne’de sanayi de tektim. Benden sonra kadınlar sanayiye girmeye başladı” ifadelerini kullandı. Damla GÖÇ AKYÜZ