Kara halk
Özellikle son yıllarda varla yok arasında yaşar bazı çocuklar ve kadınlar. Varlıkları umut gibi görünse de yoklukları bazı büyüklerin veya erkeklerin günahlarını yok edeceği düşünüldüğü için mi bilinmez, öldürülmelerinde-susturulmalarında sakınca görülmez diye düşünmeden duramıyorum. Kime ve neye üzüleceğimizi bilemez olduk. Sürekli ya çocuklar ya da kadınlar tecavüze uğrayıp öldürülüyor.
Tabii bu kadar yoğun ve değişken gündemin içinde patili dostlarımızın katledildiğini de söylemeden geçemeyeceğim. Belki olayların yoğunluğundan sık sık dile getiremesekte asla unutmadık ve unutmamız söz konusu dahi olamaz. Patili dostlarla ilgili katliam yasasının geri çekilmesi için tam 48 (kırk sekiz) gündür Edirne’de oturma eylemi yapılıyor. Ama ülkemizde gündem öyle hızlı değişiyor ki, bazı şeyleri yeniden hatırlatmak ve gündemde tutmak gerekiyor.
Son yıllarda bir çoğumuzun toplumsal algıları değişti. Olumsuz olaylar bizim uzağımızdaysa ve bize fiziki olarak zarar vermiyorsa yok sayabiliyoruz. Bağırıp çağıran, kibarlık sınırları dışında davranan, sesini sürekli yükselten kişilere daha saygılı davranıp onları gördüğümüzde dikkatli ve nazik konuşmaya özen gösteriyoruz. Yani saygıda kusur etmiyoruz.
Öte yandan bize insan olarak değer veren, nezaket kuralları dışına çıkmayan kişilere de neredeyse insan değilmiş gibi küçümseyerek hatta biraz da dalga geçerek tavrımızı yansıtıyoruz. Bugün Edirne Kent Konseyi Çocuk Meclisinin ülkemizde özellikle son günlerde yaşanmakta olan çocuklarla ilgili olumsuzlukların konuşulduğu, ayrıca okulların yeni açılmasıyla birlikte özellikle dezavantajlı çocuk ve okullar için yapılabilecek girişim ve yeniliklerin neler olabileceğinin görüşüldüğü, bazı kararların alındığı çok yoğun katılımlı ve verimli bir toplantı yapıldı.
Ben de bu toplantıya çok kıymetli Nur Yılmaz Ercin hocamın davetiyle katılma şansı elde ettim. Toplantıya gelen bütün katılımcılar kendi alanlarında oldukça donanımlı ve özellikle dezavantajlı çocuklar için aşırı duyarlı, onlar için bir şeyler yapmak isteyen yetkin insanlardı. Çok farklı, tutarlı ve çözüm odaklı öneriler konuşuldu. Konuşma sırası bana geldiğinde, mesleki gözlem ve deneyimlerime dayanarak sadece öğrencilere ve velilere değil, aynı zamanda öğretmenler de dahil olmak üzere eğitimde yer alan bütün bileşenlere öncelikle sevgiyi, sevmeyi ve vicdanlı olmayı öğretecek veya bunları içeren eğitimlerin verilmesi gerektiğini ifade ettim. Ancak ne kadar işe yarar, o konuda tereddütteyim!
İçten, vicdanla, yüreklice sevgiyi öğrenmezsek, ayrışmayı, iftirayı, kıskançlığı, hırsı, öfkeyi, korkuyu, şiddeti savunur duruma geliriz, belki de geldik. Bizler sevmeyi bilmiyoruz, sevgi açlığı çeken bir topluma dönüşüyoruz. Toplumumuzun fotoğrafı, sorunların odağı işte tam da budur. Dostoyevski Çar’a suikast planlamaktan Sibirya’da ölüme mahkum edilir. Kurşuna dizilmeden 5 dakika önce affedilir ve sürgüne gönderilir. Hapis cezasını bitirdikten sonra anılarını kaleme aldığı “Ölüler Evinden Anılar” adlı kitabı yazar. Kitapta, hapishanedeki hayatından önce insanları tanıdığını sandığını ama yanıldığını burada anladığını belirtir. Yazar, “kara halk” olarak tanımladığı bu kitleyle karşılaştıktan sonra insanları çözümlemeye ve kendi iç dünyasının derinliklerine inmeye başlar.
Dostoyevski sürgün yıllarında, hapishanedeki bir köpekle, insan ilişkileri üzerine gözleme dayalı bir deney yapar. Köpeği takibe alır ve yanından geçerken her mahkum tarafından tekmelendiğini gözlemler. İlginç olan, köpeğin mahkumlardan kaçmaması ve yanına bir mahkum yaklaştığında otomatik olarak eğilerek tekme pozisyonu almasıdır. Köpeğin her yanından geçen mahkum otomotik olarak köpeği tekmeler. Dostoyevski, bir gün köpeğin yanına yaklaşır ve başını okşamaya başlar. Köpek bir süre şaşkın şaşkın ona baktıktan sonra, hızla yanından uzaklaşır ve acı acı havlar. Önüne gelen mahkumun tekmelediği köpek, o günden sonra nerede Dostoyevski’yi görse kaçar ve ona bir daha asla yaklaşmaz.
Köpeğin tekme atanlardan kaçacağı yerde başını okşayan Dostoyevski’den kaçmasının piskolojik bir açıklaması vardır elbette! Kötülüğü hayat şartı kabul etmiş canlıların sevgiyi, kardeşliği, paylaşmayı görünce çok büyük şaşkınlık yaşamaları ve afallamalarıdır bu. Ruhu köleleştirilmiş bu köpek sevgiye açtır. Aslında biz insanlar için de geçerlidir bu durum. Bazen kötü davrandığınız insanlar sizi cok sever, bazense iyi davrandıklarınız sizden nefret eder. Nazım Hikmet’in de yazdığı gibi: “Alt tarafı bir çiçek koklayıp, bir hayvan sahiplenip, bir kaç insan tanıyıp, sevip gidecektik bu dünyadan. Nasıl kötü bir zamana geldi ömrümüz.”