Minnetle

Onu, ilk kez üzerinde samur bir kürk, içinde kravatı ve gömleğiyle evimize geldiğinde görmüştüm. Çok küçüktüm. Dedem ve ninemle aynı göz rengine sahip olduğu için akrabamız olduğunu düşünecek kadar küçük. Beyaz, kalın kenarlı bir çerçeve camının arkasından sanki her an adımı soracakmış  gibi  şefkatle bana bakıyordu. Çerçevenin karşısına geçtiğimde nereden bakarsam bakayım masmavi gözleri hep beni takip ediyormuş izlenimini uyandırmıştı.
          İlkokula başladığım gün okul bahçesinde tekrar karşıma çıktı. Ve okul hayatım boyunca öğretmenimi dinlerken sınıftaki kara tahtanın üzerinden, ödevlerimi yaparken kitapların ilk sayfalarında beni izlemeye devam etti. 23 Nisan sabahları salladığım kağıt bayraklarda coşku, 19 Mayıs bayramlarında gelecekten umut, 30 Ağustos törenlerinde gözyaşıma sığan zaferler, 29 Ekim’de geçmişim oldu.
         Devlet memuru babamın, tayiniyle gittiğimiz bir kentin meydanında tanıdık bir yüze rastlama sevincimdi. Öyle doğaüstü güçlere sahip değildi. Taştan ya da topraktan bir put hiç değildi. Senin gibi etten, kemikten bir insandı. Annesi, babası ve kardeşi vardı. Benim gibi o da bir zamanlar çocuktu. Bizim gibi büyümüş, eğitim görmüş, mezun olmuştu. Buraya kadar hepimizin geçirdiği süreçleri geçirmişti. Ama bugün bile hepimizin bir araya gelip başaramayacağı birçok şeyi başarmıştı; dostla düşmanı ayırmasını bilmiş, ülkesinin çıkarlarını kendi kişisel çıkarlarının üstünde tutmuş, cesaretten ödün vermemiş, hayatı ve özgürlüğü için ölümü göze almıştı. Bir karara varırken sadece kendini değil vatanı, milleti, ülke yönetimini, uluslararası ilişkileri, dünya barışını, çocuğu, kadını, sanatı, bilimi, eğitimi, tarihi, gençliği ve daha bir çoğuna olası etkisini hesap etmişti. Fikrine karşı olanı dinlemiş, başka bakış açılarına önem vermişti. Dinine, diline, ırkına, cinsiyetine, eğitim seviyesine, malına mülküne göre ayrım yapmaksızın bütün nüfusu bir toprak parçası üstünde tek bir duyguyla bir araya getirmişti. Daha iyisini ve güzelini bizim yaşamamız için umut ediyor, bizden sonrakilere yaşatmamız için de sonsuz güveniyordu.
         Onunla hiç tanışmadım. Ama çoğu akraba ve arkadaştan daha iyi tanıdım. Bu dünyaya aynı zaman aralığında bile gelmemiştik ama aynı topraklar üzerinde aynı gökyüzüne bakmıştık.
Ve bugün olduğu gibi, 10 Kasım sabahları sonsuz bir acıdır benim için ve fotoğrafını göğsüme takarken yoktur hiçbir suçu iğnenin…

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu