“Ölü Kadınlar Memleketi”

Dünyanın neresine giderseniz gidin kadınlar erkek ve toplum baskısı altında bulunuyor. Bu baskıyı cinsiyet ayrımcılığı, fiziksel ve sözlü şiddet, taciz ve çok daha farklı şekillerde görmek mümkün ne yazık ki. Oysa 1926 yılında Türk Medeni Kanunu ile aile ve sosyal çevrede birey olarak yerini alan Türk kadını 1934 yılında da seçme ve seçilme hakkını elde ederek Türk siyasi hayatında söz sahibi olmuştur.

Ne muhteşem bir başlangıç değil mi? İleriyi gören bir lider, kadının yerini görmüş planlamış ve hakkını kazandırmış… Nurlar içinde uyusun Atam…

Şuan bu yazıyı yazabiliyor ve çok sevdiğim mesleğimi yapabiliyorsam, kararlarımı kendim verip hayata tutunabiliyorsam hepsi onun göstermiş olduğu mücadele ve izlediği yol yüzünden…

“Bunca zaman sonra daha eşit, daha güçlü, daha özgür bir konumda olması gerekirken biz kadınlar, şimdi yaşamak, hayatta kalmak için uğraşıyoruz. Sokakta yürüyebilmek, sevebilmek, dayak yememek, tecavüze uğramamak, satılmamak için kan döküyoruz” diyor, yazar Burçe Bahadır…

Kitabını okuyanlar bilir “Ölü Kadınlar Memleketi”  akıcı anlatımıyla gerçekleri yüzünüze olduğu gibi çarpar. Hikâyeler gerçektir. Kocasını öldürmekten hüküm giymiş iki kadınla ve karısını öldürmüş üç erkekle hapishanede konuşmuş, öldürülmüş bir kadının babasını, bir başkasının ablasını dinleyerek bu cinayetlerin kitabını yazmıştır.

Ölü Kadınlar Memleketi, kadın cinayetlerinin neden politik cinayetler olduğunu anlamamızı sağlıyor. Nasıl yakınımızda olduklarını, içinde yaşadığımız atmosferin bu cinayetleri nasıl kolaylaştırdığını görüyoruz. Kitabın tanıtımı da aynı böyle…

“Son sözün ne olur?” diyorum. Havva gözlerini gözlerime dikiyor. Ama şimdi ne çenesini kaldırmış öfkeyle, ne de sinirden elleri titriyor; öyle bırakmış kendini, öyle acılı, öyle yalnız ve çaresiz: “Eğer ki bir erkek seni öldürürüm diyorsa, kadın ona inansın” diyor.(Ölü Kadınlar Memleketi)

Hakkımız en erken almamız, ne yazı ki bizi hala o haktan yoksun bırakanlara karşı korumuyor. Araştırmalar gösteriyor ki; Birleşmiş Milletlerce 1979’da kabul edilen ve Türkiye’nin 1985 yılından bu yana taraf olduğu “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi” (CEDAW) Birleşmiş Milletler bünyesinde yer alan sekiz tane temel insan hakları sözleşmesinden biridir.

1 Mart 1980 tarihinde imzaya açılan ve 3 Eylül 1981 tarihinde yürürlüğe giren Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesine katılmamız 11.6.1985 tarih ve 3232 Sayılı Kanunla uygun bulunmuş, Bakanlar Kurulunca 24.7.1985 tarihinde 85/9722 sayılı kararla onaylanmış ve 14 Ekim 1985 tarih ve 18898 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. 1926 yılında Türk Medeni Kanunu ile aile ve sosyal çevrede birey olarak yerini alan Türk kadını 1934 yılında da seçme ve seçilme hakkını elde ederek Türk siyasi hayatında söz sahibi olmuştur.

Oysa önce insan olmayı öğrendiğimizde kadını da, erkeği de daha iyi anlayacağımızı ve ilişkileri daha iyi irdeleyeceğimizi düşünüyorum.

Okudukça, yazdıkça, öğrendikçe, öğrettikçe, inandıkça kadına, göreceksiniz bambaşka olacak bu dünya…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
error: İçerik korunmaktadır !!