Ragbi Günlükleri 187
7’li Ragbi Erkek Milli Takımımıza destek olmak için oturduk bu hafta da ekran başına. Geçtiğimiz yıl, Konferans seviyesini şampiyon olarak bitirip Trophy Serisi’ne yükselen Milli Takımımız, tamamlanan hazırlık süreci sonrasında Zagreb yollarına düştü.
12 ülkenin yer aldığı Trophy Serisi’nde B Grubu’na düşen Türkiye, grup aşamasında Çekya, Macaristan ve Polonya ile eşleşti. Yasin Bakar’ın teknik direktörlüğünü yaptığı, Ferhat Fidan ve Yunus Emre Sancaktar’ın antrenör ekibinde bulunduğu 7’li Ragbi Milli Takımımız, şu isimlerle ülkemizi temsil etti: Ömer Faruk Özcan, Yavuz Şahin, Yusuf Sarıcan, Etem Seydioğlu, Mustafa Kaplan, Ahmet Fevzi Kılıç, Burak Özkan, Burak Balmuk, Emirhan Ölmez, Musa Gasanov, Derhan Akbaba, Eyüp Ensar Daş, Yusuf Oğulluk.
14 Haziran Cuma günü, Zagreb’teki ilk rakibimiz Çekya idi. Oyunu başlatan vuruşu yapan takımımız, süpürücülü(sweeper) bir savunma anlayışı benimsiyor ve rakibin geriden oyun kurmasını amaçlıyordu. 30. saniyede çıkan sarı kart, daha maçın başında takımımızı eksik bıraktı. Sayısal olarak bir fazla oynamanın avantajını kullanan Çekya, art arda kaçan müdahalelerin(tackle) de yardımıyla, ilk dakika biterken öne geçti: 0-7. Oyunu yeniden hareketlendiren vuruş, saha içerisinde kalmıyor ve Türkiye, kenetlenme(scrum) ile orta sahadan oyunu başlatıyordu. Yusuf’un yaptığı savunma arkası vuruş, takımımıza 45 metrelik bir kazanç sağlarken, rakip 5 metresinde yapılan kenetlenme(scrum) sonrasında Etem, skorda bizi rakibimize yaklaştırıyordu:5-7. Kalan sürede başka skor üretilemezken, devre arasına bu şekilde girildi.
İkinci yarının başında çıkan erken bir sarı kart, sayısal olarak sahaya denge getirmişti. Oluşan beklenti, bu dakikalarda milli takımımızın sonuca gitmesi yönündeydi. Basit hatalarla rakibe verdiğimiz topları savunma gayretiyle geri kazansak da 22 metre çizgimiz içerisindeki denemelerimizden bir türlü sonuç alamıyor ve rakip savunmayı aşamıyorduk. En nihayetinde oyuncumuz, kenar çizgiden dışarı atıldı ve top, taç atışı(line out) ile Çekya’ya geçti. Taç atışı sonrası açık alanda oynanan oyunda, rakibin yön değiştirmesine cevap veremeyip, müdahalede bulunamayınca, skor bir kez daha değişmiş oldu:5-12. Acil skor ihtiyacının oluştuğu dakikalarda çok beklemeyecek, Derhan’ın servisi ve Burak Özkan’ın koşusuyla, rakibimizi takibe devam edecektik:10-12. Kalan az sürede milli takımımızdan bir sayı daha beklerken, rakibimiz, önce kazandığı penaltı ile baskımızdan çıktı-bu penaltı kararının hatalı olduğunu düşünüyorum- sonrasında topu kanada taşıyarak bir sayı daha buldu ve maçı noktaladı:10-17.
İki defa sarı kart görerek, sahada eksildiğimiz bir maçı geride bıraktık. Sahada bir kişi eksik olmak demek, daha çok koşmak ve daha çok yorulmak demek. Yediğimiz ilk sayı sarı kartın ardından gelirken, maç boyunca, bu sayı benzeri iki sayı daha yememiz, ani yön değiştirmelerle(side step) ters ayakta kalışımız, iç omuz savunma prensibini yeterince iyi uygulayamadığımızın bir göstergesiydi. Uygulayabilseydik, her yön değiştirmede kucağımıza düşmeleri gerekirdi. Oyunun hücum kısmında daha çok koşmalıydık. Pasları durarak aldığımızdan, oyun hızını değiştirecek aksiyonlar yapamadık. Rakip savunmanın nabzını arttıramayınca da onları hataya sevk edemedik. İlk ve tek savunma hattı kırışımızda, Burak Özkan’la bir sayıya ulaştık. Diğer sayımızı ise, Yusuf’un bireysel becerisine yazmalıyız. Yusuf demişken, takımda muadili olmayan, oyun yönlendirmesine ve vuruşlarına ihtiyacımız olan bir oyuncumuz. Kendisini turnuva boyunca korumalıydık.
İlk günün kapanışını, grubumuzdaki ikinci karşılaşma ile Macaristan karşısında yaptık. Yapılan başlama vuruşunu karşılıyor ve ilk denemelerimizi yapıyorduk. Topu, kurduğumuz ruck içinde tutamayınca baskıyla karşılaştık ve devamında yaşadığımız kayıpla, rakibimize basit bir sayı hediye ettik:0-5. Oyun yeniden başladığında, sabırla top çeviriyor ve rakip savunmada boşluk arıyorduk. İlk kez bir oyuncumuz, Yusuf’a koşu veriyor ve rakip savunmayı merkezden yarmayı başarıyorduk. Devamında gelen destek koşuları bizi sayıya götürdü:7-5. Etkili başlangıç vuruşlarımızla, rakibe önde basıyorduk. 22 metresi içerisinde arayışta olan Macaristan’a karşı, oyunu iyi okuyan Mustafa’dan güzel bir savunma hamlesi gördük. Topu bize kazandıran bu hamle, devamında ikinci geçiş sayımızı(try) getirdi:14-5. Bu noktadan sonra kırılma yaşayan takımımız, ilk yarının sonuna kadar iki geçiş sayısına(try) engel olamadı. Özellikle yenen ilk geçiş sayısı, hepimizi isyan ettirdi. Başlangıç vuruşumuzu geri kazanıyor, ancak topu kurduğumuz ruck içerisinde tutamıyorduk. Aynı ekip, benzer hatayı ikinci kez yapıyordu. Devamında topla denemelerine başladı Macaristan. 9 numaralı oyuncuları, oyunun yönünü değiştirip, tüm sahayı yan koşarak savunma hattımızı kırmayı başardı. Süpürücü olarak bekleyen Yusuf’u da geçip, takımına sayı kazandırdı. Savunma hattımızı kırdığı esnada, müdahaleyi yapması gereken Derhan, herhangi bir hamle yapmazken, jog koşusuna da devam etti. Kenardan gelen, ”Bu kadar basit değil!” yakarışlarına, ekran başında ortak olmuştuk. Önde götürdüğümüz karşılaşmanın ilk yarısını, üst üste yenen iki geçiş sayısıyla 14-17 geride tamamladık.
Türkiye’nin başlangıç vuruşuyla hareketlenen ikinci yarıda, ilk denemesinde neredeyse sayıya ulaşıyordu Macaristan. Mustafa’nın gayretiyle, bu tehdidi önlemiş olduk. Kenetlenme(scrum) sonrası, 22 metremizdeki denemelerimizde bir türlü rakip savunmayı aşamıyorduk. Ruck kurmuş, arka alanda takım organizsyon için hazırken, bireysel bir kararla Derhan’ın yaptığı savunma arkası vuruş rakibe geçti. Bu hata, bize, bir geçiş sayısına(try) ve bir sarı karta mál oluyordu:14-22. Kalan beş dakikalık sürede, en az iki geçiş sayısına ihtiyacı olan takımımız, çabalarını yaptığı top kayıplarıyla sonuçsuz bırakıyor ve süre, Macaristan lehine tükeniyordu. Son düdük öncesinde, Burak Özkan’ın sayısı sonucu belirledi:21-22. Bu skorla, gruptaki ikinci maçımızdan da yenik ayrılmıştık.
7’li ragbinin en güzel taraflarından birisi, oyunun rüzgarının her an değişebilmesi. 14-5 önde olduğumuz andan sonra yaşanan kırılma, rüzgarın Macaristan tarafına geçmesini sağladı. Oyunumuzu taşıma çabalarımız, bireysel hatalarımızla sonuçsuz kalıyordu. Düşük tempomuzla rakip savunmaya tehdit oluşturamazken, yaptığımız hatalarla kolay sayılar yiyorduk. Oyunun iki yönünde de takım kaptanımız Mustafa’dan büyük katkı aldık. Takımımız adına gününde olmayan isim ise, Derhan’dı. Kötü bir maç geçiren Derhan’ın iki hatası iki geçiş sayısına sebep oldu. Bunları, Derhan’ı değersizleştirmek için söylemiyorum. Kendisi genç ve çok yetenekli bir sporcu. Ancak 7’li ragbi öyle bir oyun ki hataya asla tahammül edilmiyor. Sahada tutuksan, gününde değilsen anında kenara alırlar. Kendisi, rakip oyuncu yanından geçerken tepki veremediğinde kenara gelmeliydi.
İkinci gün öncesinde tempomuzu yükseltmeli, organizasyonumuzu çeşitlendirmeli ve hatalarımızı azaltmalıydık. Grupta oluşan sıralamada, hálen ikinci olabilme şansımız devam ediyordu.
15 Haziran Cumartesi’ye, kalan son grup maçımızla başladık. Polonya karşısında alınacak bir galibiyet, bizi, grup ikinciliğine dáhi taşıyabilirdi. Polonya, kullandığı başlangıç vuruşunu geri kazanıyor ve maçtaki ilk hücum hakkına sahip oluyordu. Oyununu taşıyarak 5 metre çizgimize kadar gelen rakibimizin tercih hataları, zoru seçmesi bize yarıyor ve topu kazanıyorduk. Yarı sahamızdan ilk çıkış denememizde, dışarı atılsak da rakibin taç atışını çalıyor; devamında, Mustafa’nın servisiyle Ömer Faruk’u sayıya gönderiyorduk:7-0. Canlı yayın rejisinin uzun tekrarlara yer vermesinden ötürü, başlangıç vuruşlarını ve sonrasındaki ilk aksiyonları, maç boyunca kaçırdık. Sayımız sonrası görüntü geldiğinde, rakip 22 metre çizgisi civarında penaltı kullanacaktık. Bu anlarda, Mustafa-Yusuf iş birliği bize bir sayı daha getirirken, ilk üç dakika içerisinde skor 14-0’a geliyordu. İlk yarının son 30 saniyesine bu skorla girilmişken, kalan kısa sürede yediğimiz iki sayı Polonya’yı skor ve moral olarak maça geri döndürmüştü.
İkinci yarıya, başlangıç vuruşumuzu başarılı bir şekilde geri kazanarak başladık. Ruck ile oyun devamlılığını sağlayan Millilerimiz, açık alandaki makas(switch) hareketiyle rakip savunmada boşluk yaratıyor ve Burak Balmuk sayıya koşuyordu:21-12. İkinci yarıda, iki buçuk dakikayı geride bırakırken, sayı alanımıza yakın bir bölgede, ciddi bir Polonya atağını da engellemiştik. 5 metre çizgimizde kazandığımız penaltıyı taça vurmak yerine, tap ile başlamayı tercih ettik. Rakip baskısı karşısında bir an geç kalan destek, top kaybına sebep olurken, birkaç saniye sonrasında daha ağır bir sonuçla karşılaştık. Skor tabelası değişmişti:21-17. Polonya’nın skorda yaklaşmasına izin vermeyen takımımız, topu canlı tutarak güzel bir sayıya imza atıyor ve farkı, yeniden açıyordu:28-17. Son iki dakikaya girilirken, artık rakibimize tek geçiş sayısı yetmeyecekti. Bir an önce sayı bulmalıydılar. Erken bir sayı bulabilmek için uğraşan Polonya, Türkiye’nin etkili savunması karşısında aradığını bulamıyor, umutları tükeniyordu. Aradıkları sayıyı, maçın normal süresinin bittiğini haber veren siren çaldığında bulabilmişlerdi:28-24. Ancak bu sayı, kazananı değiştirmeyecekti.
Önceki iki maça göre, daha iyi bir başlangıç yedisi tercih etmişti teknik ekibimiz. En azından, bu maçtaki tercihlerinden daha çok verim aldılar. Sahadaki playmaker sayımız artmış ve bu durum, oyunumuza yansımıştı. Oyunun iki tarafında da ilk güne göre çok daha iyi bir Türkiye izledik. Silkelenmiştik ádeta. Organizasyonlarımızdaki top paylaşımımız, destek koşularımız, savunma hattı kırma becerimiz ilk güne kıyasla çok daha iyiydi. Savunmamızda da benzer bir iyileşme göze çarpıyordu. İlk gün kaçan müdahalelerin aksine, fizikli rakibin kontakları karşısında başarılı hamleler yaptık. Polonya’nın başlangıç vuruşlarından başlayarak kurduğu baskıyı direncimizle aşıyorduk. Rakibin tercih hatalarının ve kritik anlardaki pas sakarlıklarının işimizi kolaylaştırdığını söylemeliyim.
Aldığımız galibiyetle grubumuzu üçüncü sırada tamamlıyor ve en iyi sekiz takım arasına girerek, çeyrek finale yükseliyorduk.
Grup maçları tamamlanmış, çeyrek final eşleşmeleri belli olmuştu. Çeyrek finale sekizinci sıradan kendisini atan Milli Takımımız, grup maçlarının en başarılı takımı İsveç ile eşleşmişti. İsveç’in başlangıç vuruşuyla hareketlenen oyunda, ilk topu karşılayamıyor ve savunmada kalıyorduk. Denemelerine erken başlayan İsveç; koşuyor, destek getiriyor, topunu canlı tutuyordu. Kanattan kanada taşınan oyunda, yine bir iç omuz takip hatası yapıyor ve sayıyı yiyorduk:0-7. Karşılanamayan bir başlangıç vuruşu daha gerçekleşince, savunma aksiyonlarımıza kaldığımız yerden devam ettik. Oyunu kısa sürede taşırken, üç dakika içerisinde kazandıkları iki penaltının da meyvesini yediler ve skoru 14-0’a getirdiler. Rakibinin bu hızlı başlangıcı karşısında oyundan düşmeyen takımımız, ilk karşıladığı başlangıç vuruşuyla, topu sakince paylaşıyor, denemelerinde topu canlı tutuyor ve sahadaki boşluğu arıyordu. Yaklaşık bir dakika boyunca, ilmek ilmek işlenen bir organizasyon ortaya koyan Milli Takımımız, Yusuf’la skoru 7-14 yaptı. İlk yarının sonuna yaklaşırken, yaptığımız başlangıç vuruşuyla birlikte savunma pozisyonundaydık. Rakibi karşıladığımız bu anlarda, oyuncumuz Burak Balmuk’tan harika bir savunma gayreti gördük. Rakibini önce müdahale(tackle) ile yere indirdi, sonrasında hızlıca pozisyon alıp topu çalmayı başardı. Burak’la başlayan atakta top, her oyuncumuzun eline değdikten sonra yine Burak’la bitiyor ve Türkiye, ilk yarı sonunda oyuna ortak oluyordu:12-14.
Yarı finalle aramızda kalan yedi dakikanın geri sayımını başlatan vuruşu Yusuf’un ayağıyla yaptık. Topu kazanmayı başaran İsveç, ilk denemelerine başlamıştı. İyi bir organizasyon emareleri gösteren rakibimiz, oyununu adım adım taşıdı. Bu gayretin sonucunda, ikinci dakikaya girerken skoru değiştirdiler:12-21. Oyunu yeniden başlatan vuruş yapıldığında, topa sahip olmayı başarmıştık. Yine sabırla denediğimiz bir hücum organizasyonu ortaya koymuştuk. Bu denemeler neticesinde, yaratılan alanı iyi kullanan Ömer Faruk takımımız adına sayıya koşuyordu:17-21. Pozisyonun hazırlanışı sırasında, takım kaptanımız Mustafa’nın bir quarterback(Amerikan Futbolunda oyun kurucu) pası ile organizasyonu süslemesi oldukça hoşuma gitti. Süre azalırken, sayıya ihtiyacı olan taraf bizdik. Topa hakimiyeti devam ettirebilmek için kısa bir vuruş düşündük. Topun son anda aksi yöne sekmesi, planımızın uygulanmasını engelledi. Neyse ki İsveç takımı topu düşürüyor ve kenetlenme ile top Türkiye’ye geçiyordu. Topun el yaktığı anlarda, sakin kalmaya çalışarak top paylaşımını sürdüren takımımız, adım adım ilerliyor, her denemesinde sayı alanına biraz daha yaklaşıyordu. Alınan her metrede yerimizde duramıyor, topun bir an önce sayı alanına ulaştırılmasını bekliyorduk. Yarı finalin kapısını açacak o sayıya bir metre kala, yaptığımız hata ile yıkıldık. İleri yönlü bir pas, Zabreb’te yazdığımız bu hikáyeyi çeyrek finalde noktaladı. Kanatta bomboş bekleyen Emirhan Ölmez’e iki kez pas atma şansını yakalamışken, kolay yerine zoru seçip, son ana kadar bekledik. El yakan top, burada maharetini göstermişti. İlk kez yer aldığımız Trophy Serisi çeyrek finalini 21-17 kaybediyorduk.
Çeyrek finale ilk sıradan gelen İsveç’e ecel terleri döktürdüğümüz bir karşılaşma oynadık. Hücumdaki top paylaşımımız, sakinliğimiz, sahadaki boşluğu arayışımız çok iyiydi. İki gün boyunca, takımımızın hiç el becerisi(handling) hatası yapmadığını vurgulamalıyız(ilk maçta yere düşünce yapılan iki knock on u saymıyorum). Maç biterken, maçı kazandıracak o son atakta, topu Emirhan ile buluşturabilsek, yarı final coşkusunu yaşıyor olacaktık. Maç boyunca, başarılı bir savunma ortaya koydu Millilerimiz. Savunma yerleşimi gayet başarılıyken, eskiden olduğu gibi alanını terk edip müdahale peşinde koşan oyunculara rastlamadık. Ani yön değiştirmeler(side step) kaynaklı kaçan müdahaleler, en çok canımızı yakan defansif eksikliğimizdi.
Genel olarak, iki tarafında kazabileceği, rekábeti ve heyecanı yüksek bir karşılaşmaydı. Belki çok üzülerek kaybettik ama oynanan oyunla, sahadan başımız dik ayrıldık. Göğsümüzdeki Al Bayrağımıza yakışan bir temsil gösterdiğimiz bu maç, turnuvanın en akılda kalan maçı olacaktır.
Son güne, İsviçre karşısında başladı Milli Takımımız. Beşincilik yarı finali öncesinde beklentimiz, ikinci günkü formun devam ettirilmesiydi. İsviçre karşısına, rotasyonlu diyebileceğimiz bir kadroyla çıktık. Daha çok sonradan oyuna dáhil olduklarını gördüğümüz bazı oyuncularımız ilk yedideydi. Mücadele ve gayret konusunda elinden geleni yapan takımımız, düşündüklerini uygulama noktasında sıkıntı yaşıyor ve bence, turnuvadaki en kötü maçını oynuyordu. Oyunun hikáyesine girmeden, aldığım notları paylaşmak istiyorum. Başlangıç vuruşlarında daha agresif olmalıyız. Topun vurulduğu alan-oyuncu belliyken, o bölgeye yaklaşmalı ve hazırlığımızı yapmalıyız. Topa sahip olamazsak, oyunu kontrol edemeyiz. İsviçre karşısında çok fazla müdahale girişiminde bulunmak durumunda kaldık. Yaptığımız müdahalelerde rakiplerin kollarının açık kalması, topu canlı tutmalarına ve oyunlarına taşımalarına sebep oldu. Yüksek tempoda sürekli koşuyor olmak da bizi yordu. Ayrıca, diğer maçlara göre kaçan müdahale oranındaki artışı, İsviçre’nin farkı erken açmasıyla düşen konsantrasyona bağlıyorum. İç omuz takibinde yaşadığımız sıkıntıyı bu maçta da hissettik. Bire bir savunmalarda, ani yön değiştiren(side step) rakiplerimiz birçok kez sayıya ulaştı. Turnuva boyunca yapmadığımız kadar top kaybını bu maçta yaptık. Kontak sonrası topun hakimiyetini sağlamakta zorlanırken; kenar çizgiden oyun dışına atılarak, top kaybı sayımızı arttırdık. Top paylaşımındaki kalitemizin düşmesi, ofansif üretkenliğimizi etkilerken; Yusuf’un olmayışı, oyun ve vuruş kalitemizi düşürmüştü. Burak Özkan ve Burak Balmuk, turnuvada daha çok faydalanacağımız oyunculardan olabilirlerdi. Son söz olarak, 31-17’lik skorun, iki takımın kalitesine dair bir fikir veremeyeceğini; Türkiye’nin, bu maçta gösterdiği performanstan daha iyi bir takım olduğunu düşünüyorum.
Nihai sıralamamıza belirleyecek maçta, grubumuzdan aşina olduğumuz Macaristan karşısındaydık. Karşılıklı sayılarla geçen mücadele, Macaristan’ın bulduğu son saniye sayısıyla sonuçlanıyor, rakibimiz, 17-14 kazanıyordu. Maçta, genel olarak iyi bir savunma performansı gösterdiğimizi düşünüyorum. Savunma hattı disiplinimiz gayet başarılıydı. Kaçan müdahaleler(tackle) olsa da savunma yardımları yerindeydi ve hatalar telafi edildi. 22 metre çizgimiz içerisinde kaybettiğimiz topların skora dönüşmesini gayretimizle engelledik. Skoru belirleyenin, ofansif anlamda yapamadıklarımız ve oyundaki hatalarımızın olduğunu belirtmeliyim. Daha çok koşmalı, topları koşarak almalı, tempoyu ayarlayabilmeliyiz. Mesela, kontak alan oyuncumuz toplu canlı tutmak istiyor. Ancak bir koşu gelmeyince pasını, başladığı noktaya, 3-5 metre geriye veriyor. Böyle pozisyonlarda rakiplerimiz, daha yakın oynayarak bizi birçok kez zor durumda bıraktılar ve skor bulmayı başardılar. Oyunun akışındaki el becerisi hatalarımız(knock on); kullandığımız iki kenetlenmeden(scrum) birini penaltı, diğerini serbest vuruş(free kick) ile rakibe kaptırmamız, topa sahip olmanın ve oyunu yönlendirmenin ne kadar kıymetli olduğunu göstermiştir. Rakibe teslim ettiğimiz o iki kenetlenmenin(scrum) bize dönüşü, iki geçiş sayısı(try) olurken; bitiş düdüğü, Trophy Serisi’nin Zagbeb ayağını sekizinci tamamladığımızı ilán ediyordu.
Tecrübeli oyuncularla, genç oyuncuların harmanlandığı yetenekli bir kadromuz var. Gençlerimizden alacağımız katkı zamanla artacaktır. Erkek oyuncu havuzumuz, kadınlarımıza nazaran daha geniş. İstediğimiz katkı gelmediğinde, görev almaya hazır oyuncularımız mevcut. Zabreb’in kritiği yapılacak ve 13-14 Temmuz tarihlerinde Budapeşte’de oynanacak olan ikinci ayak hazırlıklarına yansıyacaktır.
Başarılar Milli Takım!
NOT: Fotoğraf, Türkiye Ragbi Federasyonu Instagram hesabından alınmıştır.