Ragbi Günlükleri 190

2024 Yılı 7’li Ragbi Sezonu, geçtiğimiz hafta sonu oynanan şampiyonalarla nihayete erdi. Büyük Erkekler ve U18 Kadın-Erkek takımlarımızın maçlarının hepsi aynı hafta sonunda takvimlenmişti. İki gün boyunca, sırası geldiğinde sahaya çıkan takımlarımızı izledik. Hepsine dair yazılmış ayrı yazıları Ragbi Günlükleri’nde okuyacaksınız. Bu yazımızda, 7’li Ragbi Trophy Serisi’nin ikinci ayağında ter döken, 7’li Ragbi Erkek Milli Takımımıza odaklanacağız.

Zagreb’te oynanan ilk ayak sonucunda 6 puan kazanarak, 12 takım arasında sekizinci sırada yer almıştı Milli Takımımız. Trophy Serisi’nde kalabilmek adına iyi bir başlangıç yapılmıştı. Bu seviyenin takımı olduğuna inandığımız 7’li Ragbi Erkek Milli Takımımız, buralarda kalarak gelişimine devam etmeli. Ara vermeden ikinci ayak hazırlıklarına başlanmıştı. Budapeşte ayağında B Grubu’nda yer alan Türkiye’nin rakipleri İsviçre, Çekya ve Moldova’ydı. İlk ayakta mücadele eden kadromuzdan bir isimde değişiklik yapılmış, Derhan Akbaba, U18 Erkek Milli Takımımızın kadrosuna eklenmişti. 

ragbii | Edirne Ahval Gazetesi
Ragbi Günlükleri 190 | Edirne Ahval Gazetesi

Cumartesi günü başlayan müsabakaların sabah seansındaki rakibimiz, İsviçre idi. Rakibinin gösterdiği iyi savunma karşısında verimli denemeler yapmayı başaran Türkiye, Ensar’ın bulduğu o ufacık boşluktan sıyrılarak sayıya koşmasıyla skorda öne geçti:7-0. Topu hemen geri kazanabilmek için birden çok defa 10 metre çizgisine yakın vuruşlar denedik bu maçta. Rakibimiz her seferinde uyanıktı ve zamanında tepki verebildi. Denediğimiz ilk kısa vuruş sonrasında atağını olgunlaştıran İsviçre, savunmamızın arkasına harika bir vuruş yapıyor, topun mükemmel sekmesiyle de skor üretiyordu:7-5. İlk yarı boyunca oyunun içinde olduğumuzu, takdir edilesi bir performans gösterdiğimizi söylemeliyim. Ancak, top paylaşımımızdaki hata sonrasında kontra atak yiyince, talihsiz bir şekilde, devreye geride girdik:7-12. Takımımız adına ilk yarının aksayan parçasının Burak Balmuk olduğunu ve devre arasında kenara alınabileceğini düşünüyordum. İkinci yarıda rüzgar değişmiş ve oyunda, İsviçre ağırlığı hissedilir olmuştu. Kısa sürede bulunan iki sayı skoru bir anda 7-24 yaptı. Maç bitmeden bir sayı daha bulan Türkiye, açılış maçından 24-12 mağlup ayrılıyordu. Topun, İsviçre tarafında kalış süresinin artışı ve canlı tutularak tempo kazanması, farkı belirleyen temel unsur olmuştu. 

Güne, Çekya karşısında devam ediyorduk. Maçın başında tutuk bir görüntü sergileyen Milli Takımımız, yaptığı hatalarla ilk sayısını yiyor ve elindeki topları rakibe teslim ediyordu. Neyse ki kendimize gelmemiz uzun sürmeyecek, Ensar’ın merkezdeki boşluğu değerlendirip, bulduğu sayıyla başlangıcı yapacaktık. İlk yarının başını saymazsak, yaklaşık beş dakikalık bir bölümde kusursuza yakın bir oyun oynadık. Oyunun kontrolünü sağlarken, rakibe hiç hücum aksiyonu şansı vermedik. İkinci yarıdaki gayretimiz, oyunu kontrol etmeye devam etmek olmalıyken, Çekya’nın hemen pes etmeye niyeti yoktu. İkinci yarı başında çabuk bir sayı bulsalar da devamını getirmek için biraz daha beklemeleri gerekecekti. 4. dakika bitmiş, Türkiye, kazandığı penaltıyı taç atışı olarak değerlendirmeye karar vermiş, bir yandan da süreyi kontrol edebilmişti. Ne var ki topun bizde kalması gerekirken, kullandığımız taç atışını rakibimize kaptırmıştık. Kalan iki buçuk dakikada azgın dalgalar gibi Türk savunmasına çarpıyor, direncimizi sınıyordu. Çekya hücumlarını karşılamakta başarılı olamayınca, maç sonunda bizim adımıza gerilim yükseldi. Geceyle gündüz kadar farklı iki devre oynayan Türkiye, zor da olsa kazanmıştı. Savunma performansımızı yükseltmeli, ikinci yarılarda düşmemeliydik.

ragbi | Edirne Ahval Gazetesi
Ragbi Günlükleri 190 | Edirne Ahval Gazetesi

Bir galibiyet, bir mağlubiyet ile gruptaki son maçımıza çıkıyorduk. Rakibimiz Moldova’yı yendiğimiz takdirde çeyrek final yolu açılacaktı. Cumartesi gününün son 14 dakikalık performansı için sahadaydık. İlk iki grup maçımızda olduğu gibi maça çok iyi başlamıştık. Bulduğumuz fırsatları sayıya dönüştürüyor, rakip ataklarında iyi savunma yapıyor, çaldığımız toplarla tehdit oluşturuyorduk. Devrenin sonuna doğru rakibin bir sayı denemesi geçersiz sayılırken, bir başka denemelerinde sayıya ulaşmaları, ilk yarıdaki iyi performasımıza yazık ediyordu. 12-7’lik Türkiye üstünlüğüyle başlayan ikinci devrede, ipleri yine rakibimize bırakmıştık. Koşarak tempo yapan, gerektiğinde fiziksel üstünlüğünü kullanarak kontak alan bir Moldova vardı sahada. Bu oyun anlayışı da sayıları peşi sıra getirdi ve maç, Moldova’nın 26-17’lik üstünlüğüyle tamamlandı. 

Skora ihtiyacı olan, oyunu kontrol etmek isteyen rakiplerimizin agresiflik seviyesini arttırmalarına gün boyunca cevap veremedik. Başlangıç vuruşlarından itibaren bu kararlılığımızı göstermeliydik. Oyunu kontrol etmemiz gereken bölümlerde bunu başaramazken; rakiplerin tempo yaptığı anlarda, savunma defoları gösterdik. Devamlı canlı kalan bir topu savunmak kolay olamazdı. Maçlara aynı yedi oyuncuyla başlamayı tercih eden takımımızın, oyuncu değişikliklerinden verim alabildiğini düşünmüyorum. Zorunda değilsek, herkesi oynatmayabilirdik. Sporun içinde olan bir durum sonuçta. Günün en başarılı performansını sergileyen Eyüp Ensar Daş’ın daha uzun süre sahada kalmasını, oyuncu değişikliklerine göre farklı pozisyonlara kaydırılmasını beklerdim. İlk günün bir diğer başarılı performansını genç Musa Gasanov’dan izlediğimizi düşünüyorum. Savunma kısmında çok temiz işler yaparken, oyunun taşınmasında da devamlılığa katkısını sağladı. 

Pazar günü, sıralamaların belli olacağı gündü. Dokuzunculuk yarı finali için sahaya çıkan Milli Takımımızın rakibi Romanya idi. Karşılıklı seri sayıların olduğu, hücum yönünden akıcı, izlemesi keyifli bir müsabaka oynandı. İlk günden şikayetçi olduğumuz keskin performans değişimlerinin aksine, bu sefer iyi oyununu maç geneline yaymayı başardı Türkiye. Bunun karşılığı olarak maçı, 31-22 kazanmayı başarıyorduk. Maça dair bahsedeceğimiz bir olumsuzluk var. Savunma halindeyken, düzen dışına çıkmamış savunma hattımızdan, rakibin takibi kaynaklı üç kez oyuncu kaçırıp, sayılar yedik. O müdahaleleri(tackle) yapabilmeliydik. Oyuncularımızın hepsinden genel olarak katkı alsak da öne çıkan birkaç isimden bahsedelim. Yusuf, maç boyunca oyunu çok iyi yönlendirirken, zor açılardan kazandırdığı ektra vuruş sayılarıyla skorun açılmasına yardımcı oldu. Mustafa, oyunun iki yönündede iyi mücadele sergilerken,  ince işçiliğini özellikle ikinci sayısında gösterdi. Adeta rakiplerini ipe dizip, sayıya ulaştı. Burak Özkan, ilk defa ilk yedide başladığı bir maçta, iki sayı yaparak katkı verdi. Özellikle koşacak alanı bulduğunda, yedili ragbi için oldukça güçlü bir bitirici. Şampiyonayı dokuzunculuk maçıyla kapatacaktık. 

Akşam seansında, Lüksemburg karşısında galibiyet arayacaktık. Çabamız, dokuzuncu olabilmek ve olabildiğince son iki sıradan uzak durabilmekti. Maçın başında karşılıklı denemeler olsa da takımlar, ilk dört dakika boyunca sayı üretebilmeyi başaramamışlardı. Lüksemburg topla biraz daha fazla oynar gibi görünüyordu. Ancak denemeleri, Türk savunmasına tehdit oluşturmuyordu. Savunma anlamında maç boyunca rahat bir karşılaşma geçirdi Millilerimiz. Rakibin topunu birçok kez çalma becerisi gösterilirken; bu avantajlar, skora da dönüştürülebildi. Topu iyi paylaştığımız anlarda, yaratılan boşlukları verimli kullanınca, karşılaşmadan 19-0 galip ayrılarak, şampiyonanın Budapeşte ayağını 9. sırada tamamladık. 

Pandemi sonrası düzenlenen ilk Trophy Serisi’nden kötü hatıralarla ayrılmıştı Türkiye. Geri döndüğümüz ilk yıl, bu seviyeyi test etmek açısından verimli geçti. Bu seviyenin takımı olduğuna inandığım Milli Takımımız, önümüzdeki yıldan itibaren, önce orta sıraları, sonrasında da üst sıraları zorlayabilmeli. Elimizde, potansiyeline henüz ulaşmamış yetenekli gençler mevcut. Yıllardır milli takımda oynayan, yüzleri eskimiş ancak yaşları hálen genç oyuncuları da unutmayalım. Oynayarak öğrenmeye devam… 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu