Ragbi Günlükleri 42
Ragbi, sertlik ve mücadelenin üst düzeyde olduğu bir spordur. Bu sporla uğraşıyorsanız, fiziksel olarak hazır halde olmanız gerekir. Türk kamuoyunda giderek bilinirliği artan bu sporun sadece erkek sporculara yakıştırılmasına, ragbi denince zihninizde erkek sporcuların canlanmasına izin veriyorsanız, hata yapıyorsunuz.
Dünyada ve ülkemizde gözü kara, bu spora âşık çok sayıda kadın sporcu var. Sertlikse sertlik, mücadeleyse mücadele… Ragbinin bütün erdemlerine bağlı kalarak ve bu oyunun hakkını vererek oynuyorlar. Ragbi Günlükleri’nin okuyucularına işte bu kadınlarımızı, Türkiye’de ragbinin ilerleyebilmesi için çaba gösteren kadın takımlarımızı tanıtmak istiyorum.
Eğer bu kampüste öğrenciyseniz, çok fazla ihtiyaç duymazsınız Ankara’ya inmeye. Aksine, hafta sonları kampüsün nüfusu daha kalabalık olur. Akademik sıralamalarda çok yukarılarda olmasının yanında, sosyal hayatı da bir o kadar kalitelidir. Birçok üniversitede olmayan öğrenci topluluklarını görürsünüz. Sosyal hayat ister istemez sizi kendisine çeker ve bir öğrenci topluluğunda kendinizi bulursunuz. Kütüphanesi 7/24 canlıdır mesela. Nasıl olmasın? İki vize bir final, yanında projeler… Akademik olarak zorlar. Çok yorulduysanız çalışırken, çözümü var. Kütüphanenin meşhur kırmızı koltuklarında, orman manzarası karşısında kestirebilirsiniz. Mimarlıktan Avarel’e doğru yürürken illa ki tanıdık birine denk gelirsiniz. Fizik çimlerinde sohbet şahanedir. C heykeline doğru yaklaştıkça, arkada belirir göz alıcı heybetiyle Devrim Stadyumu… Kampüse girerken de ‘Bilim Ağacı’ heykeli karşılar zaten sizi. Sanatı hissedersiniz her köşesinde.
Ragbi Günlükleri’nde bu hafta, ODTÜ’ye misafir olacağız. ODTÜ’nün sosyal ve sportif dünyasında kendisine yer bulmuş, üniversiteli gençleri ragbiyle tanıştıran ODTÜ kadın ragbi takımını tanıyacaksınız. Gençlerin; bir yandan iyi bir eğitim alırken, diğer yandan da sevdikleri sporu, hobiyi aynı anda yapabileceklerinin canlı örneği onlar. Kurulduğu günden bu güne ODTÜ kadın ragbi takımının gelişimini, antrenmanlarını, hedeflerini, ilişkilerini konuştuk. Katılımları için takımantrenörü Eren Kocatürk’e ve takım oyuncularından Ecem Açıkgöz’e teşekkür edip, röportaja geçiyorum.
ZAFER ERAY(ZE): Öncelikle okuyucularımız için kendini tanıtır mısın?
EREN KOCATÜRK(EK): Sporsa, ilkokulda futbol ile başladım. Lisede de basketbol ile devam ettim. Üniversitede ODTÜ Fiziği bitirdim. Bu sırada, kürek çektim ve ragbi ile tanıştım. Bir süre sonra ragbide milli maçlara çıktım. Bunlara paralel olarak, beden eğitimi ve spor yüksek lisansı bitirdim ve formasyon sertifikası aldım. İlkokullarda beden eğitimi ve spor öğretmenliği yapıyorum. Aynı zamanda antrenörlük kurslarına gidip, ragbi antrenörü oldum. Şu anda da öğretmenlik ve antrenörlük yapmaktayım.

ZE: Ragbiyle nasıl tanıştın?
EK: Üniversite aracılığı ile tanıştım. Üniversiteye kadar, televizyonda Avusturalya futboluna denk gelmiştim. Amerikan futbolunu da filmlerden biliyordum. Ama ragbiyi hiç duymamıştım. Üniversiteyi kazandığım ilk sene, kürek sporuna başladım. İki buçuk sene kadar kürek çektim. Küreği bıraktıktan sonra boşluğa düştüm. Hem koşmayı çok seviyordum hem de ağırlık kaldırmayı. Biraz araştırma yaptım okulda ve ragbinin olduğunu öğrendim. Hem koşup hemde ağırlık kaldırabileceğim bir spordu.
ZE: ODTÜ’de kadınlar arasında ragbi ne zaman oynanmaya başladı? Takım oluşturma çalışmaları nasıl başladı? (NOT: Bu soruyu, Eren Kocatürk adına takımın kurucularından Zeynep Yalman cevapladı.)
EK:2010 yılı güz dönemi başlangıcında, ekim ayı gibi, ragbi oynamak isteyen birkaç kadının birbirini bulmasıyla başladı takım kurma çalışmaları diyebilirim. Sonrasında da bu kendinden istekli bir kaç kişi haricinde, takım olabilmek için gerekli sayı için eşi, dostu, yakın arkadaşları ikna çalışmaları başladı. Ama sanıyorum 2010 yılı sonunda, kasım-aralık aylarında 3-5 kişi de olsak kadın takımının temelleri atılmış olarak erkek takımıyla antrenmanlara başlamıştık. Çarşamba-cuma halı sahalarda, pazar günleri Devrim Stadı’nda çalışıyorduk. Yine yanlış hatırlamıyorsam, izleyen yılın, 2011’in mayıs ayında o zamanlar geleneksel düzenlenen İstanbul 7’li Ragbi turnuvasına katılan iki Türk kadın takımı vardı. Biri biz ODTÜ, diğeri bizim takım oluşturduğumuzu duyduktan sonra çalışmalara başlayan Samsun Ragbi kadınları. O özel turnuvada ilk kez karşı karşıya geldik ve Türkiye’de kadınlar arasında bir maç yapılmış oldu.
ZE: ODTÜ kampüsünde oldukça hareketli bir sosyal hayat var. Birçok üniversitede olmayan öğrenci toplulukları, sosyal faaliyetler mevcut. Bu kadar hareketin arasında, ragbi nasıl karşılanıyor ODTÜ kampüsünde?
EK: Aslında diğer insanlar adına konuşmam sağlıklı bir bilgi sağlamaz. Dediğiniz gibi çok kalabalık bir kampüs. Gözlemlerim kadarı ile sert bir spor diyenleri duymuştum. Hayatta ragbi oynamam diyenlerle de karşılaştım. Tam benlik bir spor diyenlerle de… Hiç bilmeyenler de var. Bunu da içtenlikle söyleyebilirim ki sadece üçüncü devreden(maç sonrasında takımların bir arada eğlenmesi) dolayı ragbiyi bilen, ragbinin bu yanını bilen ve bu sayede tanışan insanlarda biliyorum.
ZE: Oyuncularınızı nasıl bir araya getiriyorsunuz? Her yıl yeni oyuncu alımları yaparken, dikkat ettiğiniz kriterler var mı? Takımınızı, ragbiyi tanıtmak için neler yapıyorsunuz?
EK: ODTÜ, spor takımları günü düzenliyor her sene başında. Oraya stant açıyoruz. Bunun harici, okuldaki merkezi yerlere afiş asarak tanışma toplantıları ve tanışma antrenmanı düzenliyoruz. Bir kriterimiz yok. Ragbinin kültüründe olduğu gibi her özellikte insana yerimiz var ve oyun içinde de her özellikte insana ihtiyaç vardır. Kaldı ki üniversite olarak, performans odaklı değil katılımcı odaklı bir kulübüz. Oyun seçmediğimiz gibi oyuncu seçme lüksümüz yok. Şahsen, böyle olması beni antrenörolmaya teşvik ediyor. Çünkü ragbiyi sevmem bu birleştirici kültürden kaynaklı. Katılımcı sporunu daha çok severim. Sadece şuna dikkat ediyoruz. Herhangi bir branş yapmamış ve spor ile ilgilenmemiş biri ise, gerçek temasa girmeden daha fazla antrenman yapmaları gerekiyor ki sakatlanmasınlar. Önce sağlık ne de olsa. Yeni oyuncu alımında değil ama yeni oyuncular için antrenmanlarda spor geçmişleri bu açıdan önemli bizim için.
ZE: Üniversiteli öğrencilerden oluşan bir ekip olarak, diğer benzer profildeki takımlar gibi, bunun zorluğunu yaşıyor musunuz? Siz nelerle karşılaşıyorsunuz?
EK:Diğer takımları direk biliyorum diyemem. Tahminlerim var tabi, birkaç kişi ile sohbetlerimde olmuştu. Evet, yaşıyoruz diyebilirim. Sınav takvimi ve bazı bölümlerin ders yükü, oyuncuları antrenmana aynı anda getirmek adına zorlayıcı oluyor. Üstüne üstlük sınavlar turnuvaya denk geldi ve öğretmenler hoşgörülü değil ise, telafi sınavları asıl sınavdan zor oluyor veya telafi sınavı olmuyor. Öğretmenlerin ben ilgilendirmez tavırları olabiliyor. Tabi hoşgörülü olanlar da var. En büyük zorluk bu oluyor. Yeterince büyük sanırım. Bir de yazın veya tatillerde asıl antrenman yapacağımız sırada, başka şehirde yaşayan öğrenciler evlerine dönüyor. Fiziksel olarak kendileri antrenman yapamayabiliyor. Takım olarak ise, zaten yapamıyoruz ve her sene oyuncuların teknikleri çok gerilemiş oluyor. Bir bakıma baştan başlıyoruz.
ZE: Antrenmanlarınızdan bahsedelim. Planlama yaparken dikkat ettiğiniz hususlar neler? Haftada kaç gün antrenman yapmaya çalışıyorsunuz? Ekipman ve antrenman tesisi imkânlarınızdan da bahseder misin?
EK: Üniversite kulübü olmanın avantajı olarak saha veriliyor ve ekipman alınıyor. Bazen takım çokluğundan saha sorunu olsada amatör bir branş için eğer üniversite kulübü olmasaydık daha zor olacaktı maddi açıdan. Planlama yaparken mümkün mertebe federasyonun takvimine, öğrencilerin sınav tarihlerine dikkat ediyoruz. Takım antrenmanı olarak haftada üç gün yapmaya çalışıyoruz. Haftada üç gün yapılan antrenmanlarda, derslerin yoğunluğundan sporcuların bireysel spor yapmaya vakit ayıramamasından dolayı sadece ragbi değil, kuvvet, güç, kassal ve kardiyovasküler dayanıklılık, kısacası hem fiziksel hem teknik hem de taktik antrenmanı o üç güne sığdırmaya çalışıyoruz. Maç takvimine göre ise içerikler değişiyor.
ZE: Uzun yıllardır gerek üniversiteler liginde gerekse kulüpler liginde yer alan bir takımsınız. Turnuva performansınızı, dünden bugüne oyun gelişiminizi değerlendirebilir misin? Neleri daha iyi yapmalısınız?
EK: Yeni oyuncuları daha iyi geliştirmeliyiz. Özellikle bu sene çok mezun verdik ve korona virüsten dolayı yeni öğrenci bulamadık. Şimdilik ilk hedefimiz bu. Genel olarak ise, fiziksel olarak hep bir tık geride kalıyoruz diğer takımlardan. Kassal güç değil ama kassal ve kardiyovasküler dayanıklılık yeterince çalışamadığımız için hep eksik kaldı. Bu yanımızı geliştirmemiz lazım. Taktik olarakta çok yolumuz var. Teknik olarak kendi takım içinde yapabildiğimiz kuvvetli özelliğimiz, tabi ki gelişmesi lazım. Bunlara en büyük çözüm ise, yazın oluşan iki aylık arada bütün sporcularımızın bu üç özelliklerinde gelişmeselerde sabit kalacak, körelmeyecek şekilde çalışmalarının bir yolunu bulmamız lazım. Tabi sporcularımız öğrenci ve katılımcı sporcuları. Yazın buna motivasyonları olmayabiliyor. Katılımcı olmaları sebebiyle de bu konu üzerinde çok düşünmedik. Özetle, başta fiziksel olmak üzere taktiksel ve teknik açıdan gelişmeli bunları da sezon dışında muhafaza etmeliyiz.
ZE: 2020 yılı 7’li Ragbi Kadınlar Ligi’nde takımınızı göremedik. Lige katılamamanızın sebebini öğrenebilir miyiz?
EK: Korona virüsten dolayı okullar uzaktan eğitime döndüğü zaman,öğrenciler evlerine gitti. ODTÜ’deki bütün spor salonları kapandı. Sağlık açısından da tercih etmedik.
ZE: Takımın geleceği üzerine planlarınız neler? Kısa-orta-uzun vade için ne düşünüyorsunuz?
EK: Kısa vadede oyuncu bulmalıyız. Çok mezun verdik. Orta vadede de oyuncu bulduktan sonra da liglerde istikrar yakalamak, her sene finallere kalmak. Uzun vadede ise, şampiyon olmak hedefimiz.
ZE: İlişkilerinizden bahsedelim. Temel gider kalemlerinizi nasıl karşılıyorsunuz? Sponsorlarınız var mı? Kaynak yaratmak için neler deniyorsunuz?
EK: Giderlerimizi üniversite karşılıyor. Ankara’da ragbiye yakın büyükelçiliklerin destek olduğu olmuştu. Fransa, Büyük Britanya gibi. Tabi büyükelçilerin değişmesi, ülkedeki olaylar bunları çok etkiliyor ve kalıcı olamadılar. Bunlar haricinde şahsen sponsor arayacak vaktim olmuyor.
ZE: Üniversitenizin diğer spor takımları ve öğrenci topluluklarıyla olan ilişkinizin yanında, Ankara’daki diğer ragbi takımlarıyla olan ilişkileriniz nasıl?
EK: Ragbinin kültüründen de kaynaklı olarak ilişkilerimiz iyi diyebilirim. Hem Hacettepe Tigers hem de Ankü Goats ile aramız iyi. Aramızda hazırlık turnuvaları düzenliyoruz, etkinlikler düzenliyoruz, ortak antrenman yapmaya çalışıyoruz. Hatta ragbi lig adına Ankara’da tek bir takım var kadınlarda ve bu üç takımın birleşiminden oluşuyor.
ZE: Milli takımlara sporcu gönderen bir takım mısınız?
EK: Önceki yıllarda ben henüz ragbiye yeni başlamışken, milli takımda birden fazla sporcumuzun olduğunu biliyorum. Sonradan bir süre oyuncu gönderememişiz. Son zamanlarda aynı kadro ile düzenli antrenman yapıp, takımımız istikrar yakalayınca milli takım kamplarına giden, milli maçlara çıkan oyuncularımız oldu.
ZE: Uzun yıllardır ragbi oynuyorsun. Aynı zamanda, ikinci kademe belgeli bir antrenörsün. Ülkemizde kadın ragbisinin gelişimini nasıl değerlendiriyorsun?
EK: 2012’de başlamıştım evet. 10 kere 7’li ragbi, 5 kere de 15’li ragbide milli oldum. Uluslararası 1.kademe antrenörlük belgemde var. Yüksek lisansımı da koçluk pedagojisinde yaptım. Buna rağmen tam anlamı ile bir baş antrenör olacak yeterlilikte değilim dünya adına. Aslında çokta doğal yeterli olmamam. Küçük çapta bakılacak olursa gelişim var. Takım sayıları artıyor ve bilinirlik artıyor gibi gözüküyor. Fakat antrenörlük eğitimleri yetersiz. Baş antrenörler daha fazla bilgi sahibi olmalıdır. Tabi yurt dışından antrenör getirtmek, ülke adına bile maliyetli bir süreç oluyor. Çünkü ragbi bilinmiyor. Ülkemizde popüler olmadan da yurt dışından antrenör getirtme olayına yöneticiler sıcak bakmıyor. Getirisi olmadığı içinde yatırım olmuyor.Tabi takım sayılarının artması bilinirlik açısından güzel bir adım. Lakin kalite böyle oldukça, üzülerek söylüyorum ki düşüyor. Eğer getiri olmadan yatırım bu seviyede kalır ise, gelişimimiz de tanınması da bir süre sonra duracaktır. Tabi ki burada ülkenin hedefleri de önemli. Olimpiyat ve dünya şampiyonluğu ise, bu yolda bir gelecek göremiyorum; sebebi önce tanınmayı beklemeden başarı beklemeleri ve acele etmeleri. Tabi ki elli yıl sonra yeterince tanınırsa, teknik olanak artarsa bir gelecek olabilir. Ülkemizde olaylara bakış açısı değişmediği sürece bir gelecek görmekte zorlanıyorum kadın ragbisi adına.
ZE: Kadın milli takımımız üzerine ne söylemek istersin?
EK: İmkânlar dâhilinde başarılı bir ekip diyebilirim. Devamlı olması için ise alt yapılara önem verilmesi gerekir.
ZE: Bir Türk genci neden ragbiye başlamalı? Ragbi, onlara ne kazandırabilir?
EK: Kesinlikle sağlam bir karakter için. Ragbinin en temel farkı, değerleridir. Bu, her ne kadar her sporda var gibi gözükse de diğer branşlardan farklı olarak ragbide ilk öğretilen şey doğruluk, saygı, disiplin, tutku ve dayanışmadır. Bunlar olmadan ragbi olmaz. Bunlar olmadan huzurlu bir yaşamda olmaz. Karakter gelişimi ve daha huzurlu yaşamak adına ragbiyi tavsiye ederim.
ZE: Biz sporla uğraşanların, illaki hayatlarının bir döneminde karşılaştığı özel bir durum var. Genellikle ailelerimiz, eğitim hayatımızla birlikte sporun veya başka hobilerin birlikte yürütülemeyeceğini düşünürler ve tercihi eğitimden yana kullanmamızı isterler. Bu yüzden, spordan veya sevdiği başka hobilerinden kopmuş gençler var. ODTÜ’de fizik bitirmiş ve uzun yıllardır sporun içerisinde olan biri olarak sen, güzel bir örneksin. Bu ikilemi yaşayan gençlere veya bu düşünceye sahip velilere ne söylemek istersin? Eğitim ve hobiler nasıl bir arada gider?
EK: Tek kelime: Değerler. Disiplinli bir şekilde çalışma ile. Kendine doğru ve dürüst olan bir insan ikisini aynı anda, doğru zamanda, olması gerekene öncelik vererek yapabilir. Zaten fizyolojik olarak bedenimiz sağlıklı olmaz ise, yeterince zihni dinlendirmez isek, verimli çalışma olmaz. Ne sürekli çalışma sağlıklıdır ne de sürekli spor. Birey bütün olması için dingin bir zihne, sevgi dolu bir kalbe ve sağlıklı bir bedene sahip olmalıdır. Bunlar için de disiplinli bir şekilde, kendine dürüst olarak ikisini aynı anda yapması zaten olması gereken bir durumdur. Yani sporda başarılı olmak isteyen de derslerde başarılı olmak isteyen de ikisini aynı anda yaparsa, ikisinde de başarılı olma ihtimali artar. Tutku, yaptığı işleri sevgi dolu yapmalı ve kendini tamamen vermelidir. Çocuk sporu seviyorsa, ondan koparmak aslında çocuğa yapılan en büyük kötülüktür. İçinde hep bir eksiklik hissedecek ve ‘maddi/mesleki’ başarı gelsede huzurlu bir yaşamı olmayacaktır. Sporu seven bir birey eğer inatçı ise, derslerini sevmiyor ise, bireyin kalp, beden ve zihinden oluştuğunu; zihni ve beyni beslemek sporda başarının anahtarı olduğunu çocuğa güzelce açıklamalıdır. İkisinin birlikte daha bütüncül bir gelişim ve yaşamda huzur adına gerekli olduğu eklenmeli, çocuğun ikisini aynı anda yapabileceği fırsatlar sunulmalı ve destek olunmalıdır. Saygı; bütün bunları yaparken çocuğun nasıl yaptığına, onun kişiliğine saygı duymak hem çocuğu bir birey yapacaktır hem de karakterine olumlu katkıları olacaktır. Onun yerine karar vermeyip, mantıklı şekilde destek olmak, ona saygı duymak, çocuğunda size saygı duyması için ilk fırsattır. Zorla güzellik olmaz. Son olarak da dayanışma; yaş ne olursa olsun eğer veli ve çocuk arasında dayanışma var ise nihai amaç olan iyi olan, dingin zihinli, temiz kalpli, sağlıklı bedenli insan amacına çocuk ulaşacaktır. Hem sporda hem mesleğinde başarılı olacaktır.
ZE: Son sözlerinle tamamlayabiliriz.
EK: Ben bunları nereden öğrendim derseniz, kendi ailemden öğrendim. Lisede fiziksel olarak kötü durumdaydım ve ‘Altın bileziğin olsun, sporunu üniversitede yaparsın.’ dediler. Haklıydılar, lisede şahsen fiziksel bir iyi olma durumum yoktu. Bende sevdiğim bir branş olan fiziğe yöneldim. En sonunda yine daha çok sevdiğim spora döndüm. Hem milli oldum hem antrenör oldum hem öğretmen oldum ve ikinci lisansımda Ankara Üniversitesi beden eğitimi ve spor öğretmenliği bölümünde bitmek üzere. Ailem kararlarıma saygılı idi. Dayanışmamız vardı ve iletişimimiz doğruluk içinde açıktı. Hem birbirimizi seviyoruz hem de yaptığım işi tutku ile disiplinle yaptığım için ikisi aynı anda yürüdü.
Son olarak, ragbinin temel farkı değerleridir ve öyle olmalıdır. Sporcu bir bütündür; karakter, yetkinlik(fiziksel, taktiksel, teknik), özgüven ve bağ (Coteand Gilbert, 2009).Eğer bir sporcu başarılı olmak istiyorsa, hepsine sahip olmalıdır. Velilerimiz olsun, çocuklar olsun ragbinin bütüncül gelişime olan katkısından faydalanmaları beni mutlu eder. Yaş ilerledikçe, bir şekilde sporda fiziksel olarak teknik veya taktik olarak ara kapanır. Fakat sağlam bir karakteri yok ise, bir kişinin diğerlerinin pek bir anlamı kalmaz ve karakter, büyük oranda çocuk yaşlarda gelişen bir olgudur.
Röportajın ikinci bölümünde, takım oyuncularından Ecem Açıkgöz’ün görüşlerini okuyacaksınız.
ZAFER ERAY(ZE): Okuyucularımız için kendini tanıtıp, ragbiyle tanışma hikâyeni anlatır mısınız?
ECEM AÇIKGÖZ(EA): Herkese merhabalar, ben Ecem Açıkgöz. Başkent Üniversitesi Elektrik Elektronik mühendisliği son sınıf öğrencisiyim. Ankara’da yaşıyorum. 7’li Ragbi, 15’li Ragbi ve 13’lü Ragbi oynuyorum. Ragbiyle; 2016 yılının haziran ayında, ODTÜ Ragbi’de oynayan bir arkadaşımın beni deneme antrenmanına götürmesiyle tanıştım. Katıldığım ilk antrenmandan sonra da tam anlamıyla bana hitap eden bir spor olduğunu düşündüğüm için ragbi hikâyem başlamış oldu.

ZE: Ragbiye başladıktan sonra hayatında ne gibi değişiklikler oldu? Takımınızdaki arkadaşlık ortamı nasıl? Ragbi üzerine sohbetlerinizden, hedeflerinizden bahseder misin?
EA: Ragbiyle birlikte hayatımda beni değiştiren ve dönüştüren bir yolculuk başlamış oldu. Ragbi oynamanın bana gerek fiziksel gerek duygusal anlamda çok şey öğrettiğini ve kattığını düşünüyorum. Aynı sahayı paylaştığınız insanlarla vakit geçirmek çok kıymetli. Ragbi, arkadaşlarınızın desteği sayesinde ilerleyebileceğiniz bir oyun ve bu nedenle arkadaşlık ortamımızın çok güven dolu ve derin olduğunu düşünüyorum. Pandemi nedeniyle hepimizin hedeflerinde kaymalar yaşandı. Şimdilik pandemi bitene kadar kısa vadede bir hedef koymayı çok akıl karı bulmuyorum. Fakat uzun vade için en büyük hedeflerimden biri yeni yetişen kadın sporcuların tıpkı erkek sporcular gibi bu işi profesyonel yapmalarını sağlayacak bir ortam oluşturmak ve ülkemiz adına kadın sporcu havuzumu genişletmek diyebilirim.
ZE: Eren Hoca’ya sordum. Senin de cevaplamanı istiyorum. Bir Türk genci neden ragbiye başlasın? Kafasında soru işaretleri bulunanlara yardımcı olalım.
EA: Eğer farklı kültürler, yeni yaşam tarzları kısacası dünyayı tanımak istiyorlarsa, ragbi bunu çok kolaylıkla sağlayabilen bir platform ve bu platform sayesinde dünyanın her köşesine kolaylıkla ulaşabilirler. Ragbi sayesinde çok güzel dostluklar, çok güzel deneyimler edineceklerine eminim. Daha kişisel bir açıdan ele alacak olursak, oyunun doğası gereği asla pes etmemeyi ve mücadelenin önemini daha ilk antrenmandan anlıyorsunuz. Bunu öğrenmenin kişinin özgüven kazanması açısından çok önemli olduğuna inanıyorum. Bir yere ait hissetmek, güvenle ve emin adımlarla ilerleyebilmek için ragbiye başlamalılar.
ZE: Son sözlerinle tamamlayabiliriz.
EA: Ragbi oynamayı seviyorum ve umarım pandemi süreci en kısa zamanda düzelir. Biz de ragbi oynamaya devam edebiliriz. Ülkemizde alt yapıya ve sporculara daha fazla yatırım yapıldığı takdirde ragbi için daha aydınlık bir geleceğimiz olduğunu düşünüyorum. Size de ayrıca teşekkür ederim bu röportaj için.
