Ragbi Günlükleri 57
SPOR VE TOPLUMSAL CİNSİYET*
Sağlıklı bir yaşam tarzının vazgeçilemez bileşenlerinden biri olan spor ve fiziksel aktiviteye katılım, temel bir insan hakkıdır. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği bünyesinde geliştirilen uluslararası spor politika belgelerinde, spora katılımın cinsiyet, yaş, etnik köken, kültür ve sosyal geçmiş gibi özellikler gözetilmeksizin tüm bireyler için temel bir hak olduğu belirtilmektedir. 2004 tarihli Olimpik Anlaşmada belirtilen Olimpizmin 4. temel ilkesine göre, her birey herhangi bir ayrımcılığa maruz kalmaksızın, Olimpiyat ruhu içerisinde spor yapabilme fırsatına sahip olmalıdır. Fakat dünyanın birçok ülkesinde ve Türkiye’de, spor ve fiziksel aktiviteye katılımda kadınların aleyhine yaşanan bir toplumsal cinsiyet ayrımı söz konusudur. Dünya ve ülke nüfusunun yarısını oluşturan kadınlar, spor ve fiziksel aktiviteye erkeklere kıyasla daha düşük katılıma sahiptir. Bu durum kadınların sağlıklı bir yaşam tarzına sahip olabilme hakkından yeterince yararlanamadıklarının bir göstergesidir. Diğer taraftan, sporculuk, antrenörlük ve yöneticilik gibi farklı mesleki pozisyonları içeren spor, bir istihdam alanıdır. Tüm bu mesleki pozisyonlarda da kadınların aleyhine bir toplumsal cinsiyet eşitsizliği yaşanmaktadır.
Sporda yaşanan eşitsizliğin sebepleri arasında toplumsal cinsiyet rollerini ve toplumsal cinsiyet kalıp yargılarını söyleyebiliriz. Toplumsal cinsiyet farklılıklarına dayalı olarak kadından ve erkekten beklenen toplumsal rol ve sorumluluklar, toplumsal cinsiyet rolü kavramı ile tanımlanmaktadır. Bireylerin içinde yaşadıkları toplum, aile, okul, iş ve spor gibi sosyal ortamlarda öğrenilen toplumsal cinsiyet rolleri, sabit değildir ve topluma, kültüre ve zamana göre değişebilir. Örneğin, Türkiye spor tarihinin en önemli spor dallarından birisi olan güreş, son on yıla kadar daha çok erkek sporcularla ve onların başarılarıyla anılmaktaydı. Fakat son yıllarda Buse Tosun, Evin Demirhan ve Yasemin Adar gibi kadın sporcuların uluslararası başarılara imza atması, güreş sporunun (biyolojik) cinsiyet ile bir ilişkisinin olmadığını göstermektedir. Kadın güreşçilerin medyada görünür olmaları, kadınların iyi güreşçi olabileceklerini ve güreş alanında bir kariyer yapabileceklerini göstermektedir. Bu durum ayrıca, ailelerin kız çocuklarını güreş sporuna yönlendirmelerini veya güreşle ilgilenen kız çocuklarını desteklemelerini sağlamaktadır. Bireylerin cinsiyetlerine bağlı olarak nasıl görünmeleri, düşünmeleri, hissetmeleri ve davranmaları gerektiğine ilişkin olan toplumsal cinsiyet kalıp yargılar, kız ve erkek çocukların sporda kendi potansiyellerini gerçekleştirmelerine engelleyebilmekte ve olumsuz deneyimler neticesinde sporu bırakmalarına neden olabilmektedir. Örneğin, bazı spor dallarının kadınlara bazı spor dallarının ise erkeklere daha uygun olduğuna yönelik düşünce bir toplumsal cinsiyet kalıp yargısı barındırmaktadır. Bu genellemeler, bazı bireylerin istedikleri sporları yapmalarına ya da sporda istedikleri pozisyonda görev almalarına engel olabilmektedir. Türkiye’de güreş, boks ve halter gibi spor dallarında lisanslı sporcu sayısının %89’unu erkekler oluşturmaktadır. Cimnastik, voleybol, buz pateni sporlarında lisanslı sporcu sayısının %63’ünü kadınlar oluşturmaktadır. Oysa bazı kız çocukları çok iyi güreşebilir, halter kaldırabilir, bazı erkek çocukları çok iyi cimnastikçi, voleybolcu olabilirler. Sporun her alanında (spora katılım, spor yönetimi, antrenörlük, hakemlik vb.) eşit muamele ve eşit fırsatların sunulması; spor alanının kadınlar ve erkekler için toplumsal olarak inşa edilen ve eşitsizliklerin temelini oluşturan kalıp yargılardan arındırılması ve tüm kadınların/kız çocuklarının ve erkeklerin/erkek çocuklarının kişisel becerilerini geliştirmesine fırsat verilmesidir.
Dünyada, spor alanında toplumsal cinsiyet eşitliği 5 stratejik alanda ele alınmaktadır. Bunlar; ‘‘spora katılım, spor yönetimi, antrenörlük ve hakemlik, sporda toplumsal cinsiyet temelli şiddet, spor medyasında toplumsal cinsiyet eşitliği’’dir. Türkiye’de bu 5 alana ‘‘spor eğitimi’’ alanı da eklenmektedir.
Türkiye’de kadın sporcuların sayıları her yıl artış göstermekle birlikte, spor branşlarında kadınlar ve erkekler henüz eşit temsil edilmemektedir. 2020 Şubat verilerine göre Spor Genel Müdürlüğü, Türkiye Futbol Federasyonu, Milli Eğitim Bakanlığı ve Spor Kartı sahibi lisanslı sporcu sayısının %38’i kadın ve %62’si erkektir. Türkiye’deki spor kurumlarının yönetim kademelerinde kadın temsili yok denecek kadar azdır. 2017 yılında 60 spor federasyonunun sadece üçünün başkanı (%5), üçünün genel sekreteri (%5,7) ve 722 kurul üyesinin yirmi ikisi (%3) kadındır. 2017 yılında Türkiye Milli Olimpiyat Komitesindeki tüm yönetici kurullarında %35,6 oranında kadın yönetici görev yapmaktadır. Gençlik ve Spor Bakanlığının üst yöneticileri de erkekler arasından seçilmekte; Türkiye’deki hemen hemen tüm Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürü/Vekili pozisyonunda erkekler yer almaktadır.
Türkiye’deki spor federasyonlarına bağlı kadın ve erkek antrenörlerin sayıları arasında, sporcu sayılarına benzer bir eşitsizlik bulunmaktadır. Buna göre, kadın antrenörlerin oranı %31, erkek antrenörlerin oranı %69’dur.Kadın ve erkek antrenör sayısındaki bu fark, antrenörlük kademesi yükseldikçe kadınların aleyhine olacak şekilde artmaktadır. Kadın antrenörler, daha çok alt yapı sporcularla/ çocuklarla çalışmakta, özellikle üst düzey antrenörlük kademelerinde görevlendirilmemektedir. Türkiye’de yapılan araştırma sonuçları, kadınların antrenörlük mesleğini yaparken alandaki eril yapının kendileri için bir engel olduğunu, kadınlarla ilgili genel yargıların olumsuz rol oynadığını, kadın antrenörlerin kadınlığa ve anneliğe atfedilen görevlerle sınırlandırıldıklarını ortaya koymaktadır.
Güvenli spor ortamına bütün sporcuların katılım hakkı olmasına rağmen toplumsal cinsiyet temelli şiddet, bu ortamın sağlanmasını tehdit etmektedir. Spor alanındaki toplumsal cinsiyet temelli şiddet türleri arasında cinsel taciz, cinsel saldırı, tecavüz, cinsel sömürü, fiziksel şiddet, duygusal-psikolojik şiddet yer almaktadır. 2016 yılında Avrupa Komisyonu tarafından gerçekleştirilen 38 ülkenin katıldığı araştırmanın sonucunda, kadınların ve kız çocuklarının spor ortamında erkeklere kıyasla daha fazla toplumsal cinsiyet temelli şiddete maruz bırakıldıkları ve taciz faillerinin genellikle sporcunun çevresindeki güç ve iktidar sahibi erkekler (antrenör, yönetici, sağlık personeli) olduğu ortaya konulmuştur.
Bilimsel araştırmalar, medyada kadın sporcuların erkek sporculardan daha az yer aldığını, sporun genelindeki erkek egemen yapının spor medyasının yapısına yansıdığını ve haber fotoğraflarının kadın sporcuların sporcu kimliklerinden daha çok kadınlık kimliklerine ve toplumsal cinsiyet rollerine vurgu yaptığını göstermektedir. Örneğin, kadın sporcuların yer aldığı haberlerde anne, babaanne, eş, kız kardeş ve ev kadını gibi toplumsal cinsiyet rolleri kullanılmıştır. Spor haberleri internet sitelerinde sporcuların temsilinin araştırıldığı bir çalışmaya göre, voleybol dışında kadın sporcular; spor haberleri internet sitelerinin ana sayfaları başta olmak üzere tüm sekmelerinde erkek sporculara göre az temsil edilmektedir.
Son bir toparlama yaptığımızda, bilimsel araştırmalar sonucu ortaya konulan, sporun farklı alanlarda ve farklı düzeylerinde görülen toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin nedenleri şöyle sıralanmıştır:
1-Kadınlara/kız çocuklarına yüklenen toplumsal cinsiyet rolleri (ev işleri) ve çocuk bakımının serbest zamanlarını daraltması
2-Bazı kültürlerde ailenin/babanın kız çocuklarının spora katılımına izin vermemesi
3-Maddi yetersizlik nedeniyle spor olanaklarına erişimden yoksun olan ilk grubun kız çocukları olması
4-Kadınların kamusal alanda fiziksel/cinsel tacize ve tehdide maruz kalma oranlarının yüksek olması
5-Spor alanının her kademesinde ve her rolünde sayısal ve kültürel erkek egemenliğinin olması
6-Spor kulüplerinde, spor yaz okullarında ve kurslarda erkek çocuklarına kız çocuklarından daha fazla olanak sunulması
7-Toplumsal cinsiyetlendirilmiş beden algısı ve roller nedeniyle güçlü, kaslı, atletik kadınların “kadınlıklarının” sorgulanması
8-Medyada sporcu/antrenör kadınlara az yer verilmesi
9-Sporda toplumsal cinsiyet eşitliği düzenlemelerini içeren ulusal politikaların olmaması
10-Spor kurumlarındaki yöneticilerin, yöneticilik pozisyonlarına kadınların uygun olmadıklarını düşünmesi
11-Kadınların, spor kurumlarında yönetici olabilecek sosyal ve ekonomik sermayeye sınırlı düzeyde sahip olmaları
Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Antrenör
Kız ve erkek çocuklarına tüm spor dallarını seçebilme fırsatını sunmak ve sporun kazandırabileceği fiziksel, duyuşsal ve toplumsal katkılardan yararlanabilmelerini sağlayabilmek için antrenörün toplumsal cinsiyete duyarlı bir bakış açısına sahip olması önemlidir. Toplumsal cinsiyete duyarlı bakış; kız çocuklarının ve erkek çocuklarının farklı sosyalleşme süreci yaşadıklarını, farklı bireysel ve toplumsal beklentilere ve ilgilere sahip olduklarını görebilmeye, bu farklılıkların kaynağını anlayabilmeye ve cinsiyetçi kalıp yargıları fark edebilmeye yardımcı olur. Antrenman programlarının geliştirilmesinde, öğretim yöntemlerinin seçiminde, aktivite içeriğinin belirlenmesinde, antrenman mekânının ve saatinin seçiminde ve antrenörün kullandığı dilde, toplumsal cinsiyet farklılıkların hesaba katılmaması nedeniyle birtakım eşitsiz durumlar ortaya çıkabilmektedir. Bu eşitsiz durumlar, yoğunluklu olarak çok sayıda kız çocuğunun spora katılamamasına, tüm çocukların istedikleri spor dalını seçememesine, istenilen performansı sergileyememesine vegenel olarak sporun yararlarından faydalanamamasına neden olmaktadır.
Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasında ve kız çocuklarının spora katılımının arttırılmasında antrenörün sorumlulukları şu şekilde sıralanmıştır:
1-Her iki cinsiyetin ilgi ve ihtiyaçlarına saygı göstermek ve desteklemek
2-Her iki cinsiyetten sporcularla eşit koşullarda bir etkileşim kurmak
3-Cinsiyetler arasında işbirliğini desteklemek
4-Sorumlulukların kızlar ve erkekler arasında eşit paylaşılmasını sağlamak
5-Güvenli bir ortam sağlamak. Programa geliş gidiş(ulaşım) imkânı sunmak, gerektiğinde kendi başlarına gelip gidebilecekleri bir zaman diliminde (karanlık olmayan) ve mekânda(evlerine yakın) aktiviteleri sunmak. Aileler güvenlik endişesiyle özellikle kız çocuklarını spora gönderirken çekinebilmektedirler.
6-Anne baba / aile desteği/izni almak. Spor programı başlamadan önce, anne babaları ve toplum liderlerini (okul yöneticisi, öğretmen, muhtar, vb.) spora katılımın kızlara yararları hakkında bilgilendirmek
7-Her iki cinsiyetten sporcu rol modelleri sunmak
8-Kıyafet seçiminde esnek olmak. Sosyal ve kültürel norm nedeniyle bazı spor kıyafetleri bazı kızlar için alışılmış ve kabul edilebilir olmayabilir. Özellikle farklı etnik, dini ve ekonomik gruplardan gelen kızların varlığını da dikkate alarak kızların rahat oldukları kıyafetleri giymelerine izin verin.
9-Toplumsal cinsiyet kalıp yargısı içeren yorumlardan kaçınmak: “kız gibi oynama” ya da“erkek Fatma”, “erkek gibi oyna” gibi.
10-Sporcularla toplumsal cinsiyete duyarlı bir dille iletişim kurmak
*KOCA, Canan, Ahmet Talimciler (2020), ‘‘Spor ve Toplumsal Cinsiyet’’. C. Koca(ed), Sporda Psikososyal Alanlar 1. İçinde: s.51-57, Eskişehir, Anadolu Üniversitesi Yayınları