Son düzlüğe girerken

2020’nin bitmesine yuvarlak bir hesapla iki hafta kaldı. Peki geride bıraktığımız elli haftada neler oldu?

             İlk iki ay, Elazığ’da 6.8 büyüklüğünde deprem, Van’da art arda iki çığ faciası, İdlib’te Türk askeri konvoyuna saldırı…

             Mart ayında, Sağlık Bakanlığı tarafından ülkemizdeki ilk koronavirüs vakasının tespit edildiği açıklandı. Çok geçmeden Covid-19 kaynaklı ilk ölüm gerçekleşti. Sonrası çorap söküğü gibi….  

             İlköğretim, ortaöğretim ve üniversiteler eğitime bir süreliğine ara verdi. Öğrenciler uzaktan eğitime başlayınca teknolojinin ne kadar gerisinde olduğumuz da suyu yüzüne çıktı.

65 yaş üstüne sokağa çıkma yasağı getirildi. Aralarında çoluğunu çocuğunu yuvadan uçuran da vardı. Eşini kaybedip tek başına yaşayan da. Kendi kendine yeteni de vardı hasta olanı, sürekli yardıma muhtaç olanı da böylece bu yaş aralığının da manzarası ortaya çıkıverdi.

Sonra 20 yaş altına sokağa çıkma yasağı geldi. Ülke nüfusunun %40’ını evlere kapadık. Onlarında aralarında eve ekmek götüreni, bir çocuğa annelik edeni, bir yaşlıya göz kulak olanı vardı. Elbette hepsi eğitim alamıyordu. Çoğunun derslerine devam etmesi için teknolojik imkânları yoktu. Kimi hem çalışıp hem okuyordu. Kimi de bir üst soy akrabasıyla yaşıyordu. Kısacası manzara; hiçbirimizin evindeki pencereden gördüğüne benzemiyordu. Mart ayı çıkmadan dert çıkmaz diyen atalarımızı dinleyip bekledik.

              Arada ilan edilen hafta sonu yasaklarıyla ne 23 Nisan sevinci doldu ciğerlerimize ne de 19 Mayıs’ın gençlik ruhunu soluyabildik gökyüzüne…

              Bazılarımız sabreden derviş edasıyla “Olsun, daha yaz var önümüzde” dedi. Sağlığımız yerinde, sevdiklerimiz hayatta olsun, yine bahar gelecek, yeniden çiçekler açacak umuduna sarılırken bazısı da haziranda havaların güzelleşmesiyle gevşeyip memleketin dört bir yanına savruldu. Onların da geçerli sebepleri vardı; mevsimlik işçilik, hasat, aile büyüklerine ziyaret, tenha gezi turları, bronz kalma sevdası, ucuz otel fırsatı, deniz, güneş ve kum üçlüsü yani kendilerince geçerliydi. Bir festival havası, bir bayram kutlaması sevinci varmış gibi davranırken bu kez o havai fişekler bir fabrikada patladı. Hepimiz sıcaklardan bunalıp, sitem ederken Çanakkale’de dört yüz elli hektar orman cayır cayır yandı.

               Her sonbaharda olduğu gibi dökülen sarı yapraklarla hüzünlendik. Yağan yağmurlarla şairleşen yanımız elinde bir fincan kahveyle, pencereden bakmaya devam etti. Karşısındaki manzarayı seyrederken belki de ilk kez okulların açılacak olmasının verdiği heyecan, yerini endişeye bıraktı.

               Turgut Uyar, hayata gözlerini yumduğu sene eylülün toparlanmasını beklemese de haklıydı, “Acıyor” şiirinde. “Eylül toparlandı gitti işte, ekim filan da gider bu gidişle… “Kasım, durur mu? O da gitti peşlerinden.

              Bu, son iki haftada size sadece bir göz atmak kaldı geriye; Yanınıza her şeyi aldınız mı? Unutmadınız değil mi yaşadıklarınızı? Aralık ayı, nasılsa söndürür çıkarken arkanızdan 2020’nin ışıklarını.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu