Tifiyafarafatyofocufu
-Alo kaçta geliyorsun akşama?
-Ne oldu anne? Neden sordun?
-Geç kalma sucuklu kuru fasulye yaptım. Sen seversin. Cacık da var.
-Ben daha bu pazartesi vejetaryen olmuştum ama yaaa.
-Çok konuşma, gelirken fırından dört tane de pide al. Dur bi… Pideler yumurtasız olsun. Baban yumurtalı sevmiyor biliyorsun.
-Anneee… babam öldü ya….
-…………..
İşten çıktı. Yağmur çiseliyordu, yolun karşısındaki duraktan yirmi iki numaralı otobüse bindi. Otobüs çok doluydu. İşe başladıktan sonra ayrı eve çıkmak istemiş ama ağabeyi ve annesi karşı çıkmıştı. Otuz yaşında bir kadındı. Kendi hayatını kurmak, özgür ve minimalist bir hayat yaşamak için bugünleri beklemişti. Atanamadığı için haftanın üç günü bir dershanede İtalyanca, iki gün de başka bir dershanede Yunanca dersi veriyordu. Kazandığı para kendisine yettiği gibi artık ayrı bir eve çıkıp hayalini kurduğu hayatı yaşamasına da izin veriyordu. Gel gelelim o ağabeyi yok mu? Annesini de yanına alıp onun bu hayalini yaşamasına izin vermiyordu. Otobüs yokuşu inleye inleye çıkıp Halim – Selim Borsacı Anadolu Meslek Lisesi durağında soluk soluğa durdu. Fırından sıcak pide alabilmek için bu durakta inmesi gerekiyordu. Fırına vardığında kuyruğu görünce hayal kırıklığına uğradı. Sırada beklerken önündeki ikilinin muhabbetine kulak misafiri oldu. Sekiz yıllık evliliğinden edindiği aşağı yukarı iki büyük kamyoneti dolduracak kadar çok tecrübesini hararetle anlatıyordu abla, kız kardeşine. Onların önündeki yaşlı dayı yanındaki ihtiyara, fi tarihinde oynanmış bir Beşiktaş maçı yüzünden yatan kuponunu anlatıyordu. Fırına yaklaştıkça sıcak pide kokusu, ön alanda tam saha pres yapan basketbol takımı gibi baş döndürücü bir baskı kuruyordu insanların üzerinde. Tuttuğu oruç başına vuran ihtiyarlar; hiç yoktan korna çalan delikanlıya, yanlarından geçen eteği onların ön gördüğünden kısa olan kadına, öfke kusuyorlardı, kendi aralarında.
-Ya avkadaş bu fıvının pidesi çok güzel de kasadaki adam hem pideyi hem pavalavı aynı eliyle veviyov.
-Onu bırak da sen az önce içeride un çuvalının üstünde yatan sarı kediyi gördün mü?
-O mübavek hayvan. Peygambev efendimizin kedilevle ilgili hadislevi vav biliyovsun.
Pideleri alıp fırından çıkarken yakın arkadaşı Canım Ebru’dan Eskişehirli olduğunu öğrendiği, sarışın mavi gözlü o çocuğu gördü. Çocuk, belediyenin otobüs durağına omzunu dayamış egzamalı ellerini tatlı tatlı kaşıyordu. Canım Ebru, ayrıca onun tiyatro oyuncusu olduğunu da söylemişti. Yolu biraz uzatıp önünden geçti ama genç adam onu fark etmedi.
***
-Oğlum top Beşiktaşlılarda iken kuru fasulyeden yiyeceksin, sonra rakibe geçince pilav ve cacıktan.
-Ne saçmalıyorsun sen oğlum?
-Çiğnemeden yutuyor anne. Uzmanlar ağzınızdakini en az yirmi kere çiğnemeden, yutmayın diyor. Hızlı yemesin diye uğraşıyorum burada.
-Tövbe estafurullaaaaahhhhh… Eski köye yeni adet. Rahatla yedirmediniz çocuğa yemeğini.
-Akranlarından on sekiz kilo fazlası var ama anne.
-Çok konuşma gelin.
Bulaşıkları makineden çıkarıp yerlerine koydu. Balkonda bir sigara içti. Sosyal medyadan tiyatrocu çocuğu takibe aldı. Yatmadan önce otizmli yeğeninin üstünü örtüp düşmesin diye yatağının kenarına sandalyelerden bir bariyer yaptı. Dişlerini fırçalayıp yattı.
***
-Canım Öykü, şurada perde gibi bir şey var, görüyor musun? Bak şurada da sahne gibi bir yükselti var.
-Abartıyorsun Canım Ebru, abartıyorsun…
-Niye abartayım Canım Öykü? Al bak sahnede bisiklet bile var, şurada
-Yok artıkın lö buron Ebru, yok artık
-Peki sarışın çocuğun yarın akşam ki oyununa bilet aldığımı söylesem?
-Gerçekten mi?
-Hem prömiyere, hem de en önden Canım Öykü.
-Oyunun adı ne peki?
-Cengiz Han’ın Bisikleti. Falında da bisikleti boşuna görmedik biz kızım.
-Kalkayım ben geç kaldım. Tamtekin’i özel eğitimden alacağım daha…
-E ben bırakayım o zaman seni…
-Yok gerek yok yürüyüş mesafesinde zaten.
***
-Ben halası oluyorum, ders nasıl geçti?
-Bugün biraz matematik yaptık. Dikkati dağınıktı. Bir ara arka arkaya tam anlayamadığım bir kelimeyi tekrarlayıp durdu. Daha önce hiç duymadım ondan.
-Allah Allah nasıl bir kelime? Sokaktan küfür öğreniyor bazen.
-Yok küfür değildi. Tekerleme gibi bir şey. Aklıma gelirse söylerim ailesine.
Çamaşırları makineden çıkarıp balkona astı. Balkonda sigara içerken yengesi geldi. Evdeki en iyi geçindiği, sırdaşı, ona her şartta destek olan abla gözüyle gördüğü kişiydi. Geçen hafta ona şu Eskişehir’li tiyatrocu çocuktan bahsetmişti. Hatta annesi ile yeğeni işi çakmasın diye kuş dili ile “tifiyafarafatyofocufu” demişti. Yengesi de onun kulağına; “ Aman acele et kızım, tiyatrocular dizilerden çok para kazanıyormuş, talih kuşu avucuna konmuş” diye fısıldamıştı. Birer sigara daha içip yıldızlara baktılar ve sonra gidip yattılar.
***
Teneffüste şekeri düşmesin diye çaya bisküvi bandırarak öğlen yemeğini savdı. Akşam oyun saati yaklaştıkça heyecanı artıyordu. Saat on yedide Canım Ebru onu aldı. Tamtekin’i özel eğitimden alıp eve bıraktıktan sonra General Oğuz Atay Caddesindeki şehir tiyatrosuna geldiler. İçi içine sığmıyordu. Canım Ebru, oyun saatini beklerken ona kız kardeşinin şehir dışında bir üniversiteyi kazandığını annesinin de onunla gideceğini fısıldadı.
-Ev arkadaşım olursun kız, Canım Öykü. Rakı sofrası da kurarız arada ha? Şu tiyatrocu çocuğu eve de atarsın bazen, hımm? Minimalizmin doruklarına çıkarız ne dersin?
-Allah Allah derim Canım Ebru.
***
– Eee nasıl buldunuz oyunu?
– ……
-Hatırlayamadınız galiba… Ben Tamtekin’in özel eğitim öğretmeni Işık… Işık Söner.
-Ah evet hatırladım, hatırladım. Çok beğendik.
-Sizi görünce ben de Tamtekin’in söylediği kelimeyi hatırladım; tifiyafarafatyofocufu diyordu sürekli.
-Aaa öyle mi? Ne demek istiyordu… ki… Aca…ba?
-Bilmem… Aaa durun sizi eşimle tanıştırayım. Oyunda da izlediniz zaten, kendisi tiyatro oyuncusu. Aşkım bakar mısın?
-Merhaba Evrim ben. Nasıl, beğendiniz mi oyunumuzu?
-Sana bahsederim ya hep öğrencim Tamtekin’den, onun halası…Pardon isminiz?