Ustaların Ahval-i (3)

Edirne’den yurdun dört bir yanına ulaşan minyatür araç yapma sanatındaki ustalığı Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca tescillenen asıl mesleği sağlık teknisyenliği olan Özcan Abacı, ahşaba sanatsal dokunuşlar yaparak, ilimizin kültürel miraslarını yaşatmaya devam ediyor. Fayton, gemi, tınaz makinesi gibi ürünler de yapan Abacı, özellikle Edirne talikası yapımıyla anılıyor. Talika seçimini; “Talika tamamen Edirne’ye özgü bir at arabası çeşididir. Teknik açıdan çift yaylı olan talika sadece bizdedir. Desenler de çizimler de Edirne’ye özgüdür. Ben kültürüme ait parçaları üretmeyi seviyorum” diyerek ifade ediyor. Kültürel mirasların gelecek nesile aktarılması için usta çırak ilişkisinin gelişmesini söyleyen Abacı, yetiştirilecek çırağın bulunamamasından şikâyetçi olduğunu dile getiriyor.
Özcan Abacı ahşaba olan sevgisini; “Kömür sadece yandığı zaman sıcak, metal sadece ısıttığınız zaman sıcak ama ağaç her zaman sıcaktır. Dokusuyla, görüntüsüyle sıcaktır. Ahşap yaşayan canlıdır. Ve şekillendikten sonra da hareketliliğini devam ettirir. Ahşap çalışır. Yani genleşmeye devam eder. Onun için ahşap sıcaktır. Ahşap, doğumda beşikken ölümde tabuttur. Doğal hayatın içinde hemen hemen her şeyde ahşabın yeri var” diyerek anlatıyor.
Ahşapla uğraşmaya ne zaman başladınız?
“Köyde yetiştim. 26 yıldır Trakya Üniversitesi Uyku Bozuklukları Merkezi’nde çalışıyorum. Birzamanlar babam demir doğrama ustasıydı ben bu işlerle onun yanında tanıştım. Askere gidene kadar babamın yanındaydım. Meraklıyım kendi oyuncaklarımı çok yapmak isterdim, yaptım da. İlk başlarda saksı gibi basit şeyler yaptım. 90’lı yılların öncesinden bahsediyorum. 1987’de askerliğimi yaptım geldim. Ahşaptan neler yapabilirim düşüncesindeyken İzmirli bir silah teknisyenin yaptığı gemi modelini gördüm gazetede. Bu benim çok hoşuma gitti. Ben de yapmalıyım, yapabilir miyim diye düşündüm. Gemiyi yapar mıyım yapamaz mıyım derken yapayım deneyeyim dedim. Denizcilik bilgim, gemicilik bilgim de yoktu. Hasbelkader pazardan oklava aldım ondan geminin direğini yaptım. Düşünün ki ufacık bir gemi yapmışsınız parmak kalınlığında da bir direk… Estetik durmadı ama benim için o mükemmeldi. Bu şekilde ilk minyatür ürünümü yapmış oldum.”
Sonra nasıl gelişti olaylar? Yaptığınız gemiye tepki nasıl oldu?
“Arkadaşlar gemiyi gördü çok beğendiler. Derken biriyle tanıştım O’da gemi modelleri yapıyormuş doktor bir arkadaşım. Doktor arkadaşım beni biriyle tanıştırdı. Tanıştığım adamın yaptığı gemileri gördüm mükemmel şeylerdi. Benim yaptıklarım onunkilerin yanında bir hiçti. Bu adam yaptıysa ben daha iyisini yapmalıyım çünkü benim bir mantığım var; “Asyalı; ‘birisi yapıyorsa bırak o yapsın’, Avrupalı; ‘o yapıyorsa ben de yaparım’ ama Japon ise ‘o yaptıysa ben daha iyisini yaparım’ dermiş. Mantığım bu. Ben daha iyisini nasıl yapabilirim diye düşündüm. Ama yaptığım şeyin de kendi kültürüme ait bir şey olmasını istedim.”
“Hep kendi kültürüme ait bir şeyler yapayım derdim vardı”
“Çevrem bana deli gözüyle bakıyordu ilk zamanlar. ‘Boş işlerle uğraşma’ diyorlardı. Annem senin bir işin var zaten neden uğraşıyorsun bunlarla diyordu bana kızıyordu. Zaman geçti sonrasında hep kendi kültürüme ait bir şeyler yapayım derdim vardı. Köyde torna yok falçata kullanarak tahtaları kesmeye çalışıyordum kıl testerem bile yoktu. Sonrasında rahmetli dedemin kuyusunda dalgıç su pompası vardı onu çıkarıp onu bozdum ve kendime bir tane motorlu kıl testeresi yaptım. Bunlar yokluktan yapılan her şey aslında ihtiyaca binaen. Ben kullandığım aletlerimi de kendim yaparım. Çünkü bana uygun aletler yok aslında. Benim için üretilmiş bir şeyler yok. Yeni bir alet alsam bile o aleti kendime göre ayarlarım. İlla modifiye etmek zorunda kalırım aletleri. Tınaz makinesini yaptım. Arpa yulaf gibi her türlü hububatı elemek için kullanılan bir makinedir. 1’e 5 ölçek maket ama çalışır vaziyette yani öğütmeyi bu minyatür haliyle yapabilir durumda. Mesela bununla susam elenebilir. Maketten ziyade minyatür alet üretmiş oldum. Her tarafı ahşap diye bunu yapmak istedim. Bunu yaptım herkesin hoşuna gitti. Köydeki herkes beğendi çalışır olması çok daha hoş oldu onlar için. Sadece bir görsellik yok ortada işe yarıyor.”
Ahşaptan ürettiğiniz ilk minyatür gemi olmuş. Kaç tane gemi ürettiniz bugüne kadar?
“Mesela Osmanlı kadırgaları olsun dedim. Bir arkadaşımla birlikte İstanbul Beşiktaş’taki denizcilik müzesine gittik gemi sevenler derneğini ziyaret ettik. Oradan bilgi almak istedim ama acıdır ki Osmanlı kadırgalarına ait hiçbir çizim yok. Yardım alacağımız bir şey yok hep yabancıların gemilerinin çizimleri vardı. Bu beni pek cezp etmese de bulduğum planlarla HMS Bountny diye bir gemiyi yaptım. Bu gemi İngiliz Kraliyet Ailesi’ne ait bir gemi modeli. Dünya denizcilik tarihindeki en büyük isyanlardan birisine sahne olmuş bir gemi. Hatta bu gemi KarayipKorsanları’ndaki Kara İnci dedikleri gemidir. O filmi geçerken de o gemiyi kullanmışlardı. Müzeyi gezdikten sonra bu gemiyi yaptım. Bu 5. Yaptığım gemiydi. Yaptığım ilk gemiyi sattım kendime torna makinesi aldım. O zamanlar imkânlar da kısıtlıydı. Sonra Amerikan posta arabası yaptım.”
Peki talikaya geçiş nasıl oldu?
“Değişik şeyler denedim. Birkaç arkadaş bunlardan bir sergi açtık. Eski Vali Konağı’nda. Zamanın Valisi rahmetli Mehmet Canseven geldi sergiye. Tınaz makinesini çok beğenmiş ve ben bunu almak istiyorum demiş. Zamanın Cumhurbaşkanırahmetli Demirel’e hediye etmiş. İlk tınaz makinem rahmetli Demirel’de. Bu haberlerde de yayınlandı. Haberlere çıkması daha da hoşuma gitti. Daha farklı bir şeyler yapmalıyım derken sıra talikaya geldi. Talikayı yaptım. 2000 yılında tesadüfen Fahri Yücel ile tanıştım. İlk anda da birbirimizden bir elektrik aldık ve bana ‘pazartesi kültür müdürü ile bana gel’ dedi. Gittim ve bana ‘Deveci Hanı’nda iki tane oda vereyim atölye kurayım sana atölye için neler lazım araştır, getir evrakları’ dedi. Deveci Hanı’nda atölyemizi kurmuş olduk. Orijinal fayton Etnografya Müzesi’ndeydi. Müzeye girip ölçü alamaz fotoğraf çekemezsiniz. Rahmetli sayesinde ölçüleri çıkardık ve Edirne faytonunu da ürettik.”
Talika niye önemli?
“Ben bu işe talika yaparak başlamadım ama Kültür Bakanlığı Somut Olmayan Kültürel Miras listesine talikayı aldı. Edirne’nin talikası hem il envanterinde hem ulusal envanterde yer aldı. Edirne için de benim için de büyük bir başarıdır bu. Edirne’de bir sürü ürün var ama hep il envanterinde ulusal envanterde Edirne’nin talikası var.”
Başarılarınızı nasıl anlatırsınız? Bugün iki tane atölyeniz var bunu hayal edebilir miydiniz?
“Ben başarılıydım ama başarıdan ziyade daha çok şanslıydım. Doğru zamanda doğru yerde doğru insanlar karşılaşabilmek çok önemli. Ben o şanslılardan birisiydim. Deveci Hanı’nda atölye açık ama bunun bir başka platforma taşınabilmesi için farklı şeylere ihtiyaç vardı. Sadece Edirne’ye tanıtmaktan ziyade İstanbul’da, İzmir’de tanıtabilmek için farklı platform şansları olmalıydı. Bunu sağlayacak olan da resmi kurumlar. O zamanların Kültür Bakanı Atilla Koç gelecekti. Sarayiçi’nde bir sergi açtık. Bakan geldi sırayla sergiyi gezdiler. Hamdi Sedefçi bakana talika hediye etti. Bu benim için büyük bir olaydı. Bakan geldi geçti arkasından bir adam standıma uğradı. Bunları nasıl yapıyorsun, anlamı ne, mantığı ne vs sordu kartımı aldı. 1 ay sonra Kültür Bakanlığı’ndan aradılar. Eğitim Araştırma Genel Müdürlüğü’nden aradıklarını söylediler. Sultanahmet Meydanı’nda Altın eller sanat sokağı oluşturduklarını benim de orada yer almamı istediler ve geleceksin dediler. İlk defa il dışında Ayasofya’nın yanında Sultanahmet Meydanı’nda bir organizasyona katılacağım. Gittim ve benimle o gün bakandan sonra gelip ilgilenen adamı orada tanıdım. Meğer Eğitim Araştırma Genel Müdürlüğü’nde Daire Başkanı’ymış. Bilmiyordum… Altıneller Festivali ilk defa bakanlık tarafından düzenlendi ve sadece Edirne değil tüm Trakya Bölgesi’nden yalnızca ben katılmıştım. Türkiye genelinde sadece 86 usta vardı biri de bendim. Kültür ve Turizm Bakanlığı Somut Olmayan Kültürel Miras taşıyıcısı olarak bizi ilan ettiler ve belge verdiler. O belgede usta kısmı bende boş çünkü benim ustam yok. Usta da benim çırakta… 2005’ten bu yana hala tekim. Bakanlığın onayladığı bu işi yapan tek kişiyim.”
Talikanın yapımı ne kadar zamanınızı alıyor?
“Bir talika yaklaşık 1 ay kadar zaman alıyor, boyasından yapımına kadar. Keşke öğrenciler olsa her şeyini yapamasa da boyasını yapsa… O bile hem işimizi kolaylaştırır hem de öğrenirler. Bazen bana 24 saatin yetmediğini düşünüyorum. Uyku teknisyeniyim yani memurum, aynı zamanda çiftçilik yapıyorum toprakla zaman geçiriyorum diğer yandan sanayiye gidiyorum orada da atölyem var.”
Keşke öğrenciler olsa dediniz. Çırak yetiştiremediniz mi?
“Çırak yetiştiremedim. Kurs da veremedim öyle bir imkânım olmadı. Aslında birkaç dönem yapmaya çalıştık Mustafa Büyük valiydi. Kültür Turizm Bakanlığı Müsteşarlığı’ndan buraya gelmişti. O da ilgiliydi. O zaman bir proje üzerinde çalıştık kurs vermek için. Proje hazırlandı tam başlayacaktık vali değişti proje bitti. Sıfıra dönmüş olduk. Şuanda yok ama inşallah proje olursa kurs vermeyi isterim yeter ki birileri bunu öğrensin. Hem de bu iş devam etsin nesilden nesile. Bu iş bir yerde terapi yönetimidir. Mesela ben atölyemde mutlu olduğum kadar başka yerde mutlu olamam.”
Neden bu talikalar Edirne’ye özgü?
“Tekerleğin icadından beri at arabaları var. Ama her yörenin ihtiyacına ve ustasına göre bu çeşitlilik göstermiş. Her talikanın ustası bellidir. Talikalar çampara denen bir şey var ses çıkaran bir aparat, yürürken ses çıkarır. O ses her ustanın imzasıdır. Çampara sesinden ustası belli olur. Model olarak talika farklıdır mesela Yunanistan ve Bulgaristan’dakiler daha çok öküz arabası tarzındadır dört tekerlekli. Tek atla çekilen yaylı at arabasıdır talika. Talikanın bu kadar renkli ve boyalı olmasının sebebi Romanlardır. Çünkü boyayan onlardır. Desen de bir yerde usta imzasıdır. Mesela Manisa’daki at arabalarının üzerinde doğa resimleri olur. Talikaların renkliliklerinden de Trakya’ya ait olduğu anlaşılır.”
Hangi ağaç ahşaplarını kullanıyorsunuz?
“Orijinal talikalarda kullanılan ağaç türü meşedir. Dış budak ağacı ve meşe ağacı kullanılır. Ceviz de kullanılır yani sert ağaç kullanılır. Bu ağaçları Trakya Bölgesi’nden temin edemiyoruz maalesef. İstanbul’dan geliyor ahşaplar. Kurutulmamış, yaş ağaç olursa işlendikteniki gün sonra aralanır. Ağaç çalışır dediğimiz de o. Yaşken şekillendirilse iki gün sonra iki parmak aralanır.”
Tekrar gemi yapımına dönmeyi düşünüyor musunuz?
“Tekrar gemi yapmayı düşünmüyorum açıkçası. 5 tane gemi yaptım bugüne kadar. Çünkü kendi kültürüme ait değil, planları çizimleri var, ölçüleri var ama dediğim gibi benim kültürüme ait olmadığı için beni çok cezbetmiyor. Osmanlı’ya ait sadece saltanat kayığının ölçekleri, planları var ama onlardan pek hoşlanmıyorum beni cezbetmiyor. Ben hem Osmanlı kadırgalarını yapmak istedim ama onların da maalesef planları ölçekleri mevcut değil. Keşke ölçeklerini vs bilsem de yapsam. Aslında birilerinin bunları geleceğe miras bırakması gerekirdi ama usta püf noktasını öğretmezmiş ya belki o mantıkla o planlar bizlere ulaşamadı.”
Gençlere ne söylemek istersiniz?
“Herkesin bir hayali olmalı. Ben kimsenin yapamadığı bir şeyi yapmıyorum. Ben aslında herkesin yapabileceği şeyleri yapıyorum. Ben yapıyorsam siz de yapabilirsiniz. Ben şuanda hayallerimin ötesindeyim. Bu kadarını hayal etmiyordum. Bu kadar şeyler başaracağımı, insanların bu kadar değer vereceğini düşünmüyordum. Ama bunlar zamanla oldu. El becerimi geliştirdim, mantığımı geliştirdim. Ve burası da valilik tarafından bizlere tahsis etti. Burası mesela benim için hayal ötesi bir yer çünkü ben bu işe ilk başladığımda 2 metrelik kömürlükte başladım. Mesela bir çıta için saatlerde marangozda beklerdim ustanın işi bitsin meşgul etmeyeyim onu diye. İmkânlar kısıtlıydı. Şimdi iki atölye benim için mükemmel bir şey. Hayal edip, istesinler, vazgeçmesinler.” Röportaj: Damla GÖÇ Fotoğraf: Ali KARAMAN