Ustaların Ahval-i (5)

  Saray ya da padişah sabunu olarak da bilinen “mis meyve sabunu” olarak adlandırılan ve 17. yüzyıllardan günümüze süregelen Edirne’nin geleneksel mis sabununu, usta Gönül Toprak ile konuştuk. 15 sene boyunca Edirne’nin geleneksel mis sabununu üreten Toprak, sağlık sebeplerinden dolayı sabun üretimini bıraktığını söyledi.  Halk Eğitim Merkezi’nde usta öğreticilik yapan Toprak; “Gerçekten sanat olarak yapacak olan varsa en ince ayrıntısına kadar anlatır, yetiştiririm”diyerek mis sabunun özüne uygun yapılmadığını, kar amacı gütmeden yapmak isteyen varsa çırak olarak kabul edebileceğini belirtiyor. Şuan atölyelerde üretilen sabunlarda misk kullanılmamasına üzülen usta, “İlk üretildiği dönemlerde Edirne’de üretilen meyvelerin dışına çıkılmamıştır” diyerek de Edirne’de üretilmediği halde sabunu yapılan meyveler için de tepkisini dile getirdi. Toprak, özünden uzaklaşan mis sabunu üretimine karşı olduğunu üzülerek bildirdi.

Kendinizden bahseder misiniz?
         “Ben Gönül Toprak, 1963 doğumluyum. Lise mezunuyum hala Edirne Halk Eğitim Merkezi’nde usta öğretici olarak görevliyim. Emekli oldum ama öğrencilerim bırakmadığı için devam ediyorum. 2000 yılında Halk Eğitim Merkezi’nde kursun açılmasına sebep olarak başladım. O zamanın Valisi Fahri Yücel tarafından bir başlangıç yapıldı. O başlangıçta ben de kursiyer toplayarak sabun kursunun Halk Eğitim Merkezi’nde açılmasına ön ayak oldum. Sabun yapmaya kursta başlasam da çok araştırma yaptım. Mesela Edirne’de defne ağacından üretilen sabunlar da yapılıyormuş zamanında. Bunu çoğu kişi bilmeyebilir. Ben bunu ustasından Çamlıbel Ustası ‘nın kızından öğrendim. O zamanlar üniversitede, Halk Eğitim Merkezi’nde kurslar vardı. Ben de rahmetli Cahide hocayla başladım eğitime. Kurs döneminden sonra atölye şefi olarak ETUR’da işe başladım. ETUR Vali Bey tarafından kurulan ve bizim el sanatlarımızı sattığımız mağaza idi. 15 yıl boyunca orijinal mis sabunu ürettim. Şuanda da Hal Eğitim Merkezi’nde el sanatları dalında ipek kozası dalında faaliyet gösteriyorum. Edirne’de ipek kozası üretiliyordu ipekçilik de vardır yani.”
15 senelik ustalığın ardından sabun üretimini niçin bıraktınız?
 “Ben sağlık açısından sabun yapmayı bıraktım. Boyun fıtığı, eklemlerde yırtılma ve ciğer problemleri yaşadım. Kendim atölye açtım bir dönem ama bırakmak zorunda kaldım.”
Niçin sabun üretimine başladınız?
“Ben de 50 yıllık sabunlar da vardı. Çamlıbel’den almıştım. Çamlıbel, çarşıda sabun ustasıydı. Ben ona küçükken hep gider karşısına oturur onun sabun yapışını izlerdim. Çakı dediğimiz özel aletle sabunlara şekil verirdi dükkânı mis gibi kokardı. Her okul çıkışı yanına gider; “Amca ben seni izlemeye geldim” derdim. İlgim işte o dükkânda başladı belki de. Torunuyla bir gün karşılaştık O’na, “Dedeniz sabunu neyle boyuyordu?” diye sordum. İlk önce cevap vermedi kapıdan çıkarken; “Gönül abla, toprak boyası” diye seslendi, gülümsedi. Cahide hocamız durup bana ne dediğini sordu. Ben yok bir şey dedim çıktım oradan. O gün orada Çamlıbel Usta’dan bana kalan sabunların yanı sıra bir püf noktası yadigâr kaldı. Toprak boyası bitkilerden elde edilir yani doğadan… Orijinal miss sabunu, meyve sabunu özüne ait olarak yapılır.”
Bugüne kadar fuarlara katıldınız mı?
“Bulgaristan’a gittik orada sergide sabunun yapılışını en ince noktasından başlayarak tüm aşamalarını gösterdim. Emitt Fuarı’na da her sene giderdim. Dış ülkelere geleneğimizi, kültürümüzü tanıtmak gurur duyucu bir şey.”
Çırak yetiştirdiniz mi? Çıraklarınız hala üretime devam ediyor mu?
“Çok fazla öğrencim oldu. Çok uzun yıllar geçti. Hepsi bırakmak zorunda kaldı çünkü kar marjı yok. İnsanlarda cezp edici bir şey kalmadı. Sabun üretimi kar bırakmamaya başladı çünkü atölyeleşme bunun önüne geçti. Sürüm olsun da şekil, renk, koku neymiş kalmadı. Bütün orijinallik bitti. İnsanların kazançları daha ağır bastı. Belki de arz talep meselesi. Ama emeğe de saygı göstermek lazım.”
Bütün orijinallik bitti derken tam olarak neyi kast ettiniz?
“Kar edebilme hırsı olduğu zaman her şey aslını maalesef yitiyor”
“Sabuna talep eskisi gibi yok artık. Çünkü herkes öğrendi fakat kalite çok düştü. Asıl sabun Edirne’de üretilen meyvelerden yapılır. Mesela elma, armut, nar, ayva, muşmula, döngel bu tür meyvelerden yapılır. Zamanla bunlara narenciyeler ve Afrika meyveleri katıldı. Yani özünden çıkmış oldu. Şuanda Türkiye’nin her yerine sabun yapılmakta. Hepsi aynı kokuyor hiçbiri meyve kokmuyor. Esans kullanmıyorlar sabunun kendi kokusu kokuyor. Yapılan sabun ne kokuyorsa öyle kokar. Kar edebilme hırsı olduğu zaman her şey aslını maalesef yitiyor. Diğer yandan da herkes kendinden ödün vererek ayakta durmaya çalışıyor. Piyasaya göre hareket etmek zorundalar. Para konusu zanaatkârlığı bitirdi her şey sanayileşmeye yenik düştü belki de.”

sabunn - Edirne Ahval Gazetesi
Peki, bahsettiğiniz orijinal sabun nasıl yapılır, biraz bahseder misiniz?
 “Sabun aslında kaynatılarak yapılır. Bitki özleri, stearik asit… Bunlar kaynatılır ondan sonra donar ve yuvarlak şekil verilir. Yuvarlak şekli verildikten sonra özel aletiyle şekillendirilir. Elle şekil verilmez. Daha sonra işin kolayına kaçılıp elle şekil verildi aslında bıçakla oyularak yapılır. Renklendirme ise kaynatılma işleminde yapılır. Ve mutlaka toprak boyası katılır. Asıl sabunda kimyasal madde kullanılmaz. Daha sonraları toprak boyası yerine gıda boyasıyla boyanmaya başlandı. Gıda boyasının verdiği renkte güzel bir renktir. Ama kesinlikle toprak boyasıyla boyanan sabunun yerini tutmuyor. Sabun bildiğimiz banyo sabunudur. Ben Hatay’dan defne sabunu getirtip onlardan yapıyordum. Defne sabunları ile mükemmel sabun oluyor fakat maliyeti yüksek oluyor. Sabunun ellere ve ciğerlere çok fazla zararı oluyor. Ben sabun üretmeyi bırakalı 7 yıl oldu. Benim ciğerlerim daha yeni kendine gelmeye başladı. Rendelerken toz çıkıyor, tıraşlama yaparken toz çıkıyor, cilalama yapılırken buharını soluyorsunuz bunların hepsi ciğerlere zararlı. Sabunu rendeleyip ılık su koyuyoruz. Ben içine misk koyardım. Yoğurup krema şekline geliyor. Atölyelerde makinalarla yapılıyor ama asıl elle yapılır. Krema kıvamına geldikten sonra elle şeklini veriyoruz. Mesela nar yapacaksanız yuvarlak şeklin üstünü çıkıntı yaparak nar şekli verilir ve bıçaklarla narın üstü yapılır. Yazın 1 hafta sürede kurur. Tıraşlama işlemi yapılarak sabun parlatılır ve tekrar kurumaya bırakılır ondan sonra kancalı tellere geçirilerek rengine boyanır. Boyandıktan sonra 3-4 gün bekletilir, tekrar rendelenir ve ocakta eritilir. Ben içine eritirken çam reçinesi koyuyordum. Kaynadıktan sonra süzgeçten süzüp daldırma usulü boyaya batırıp asarsınız yazın 3-4 gün kışın 1 hafta daha kurutulur. Kışın sabunun yapımı 1 ay sürer. Bir ton da yapsanız 1 ay, 1 sepet de yapsanız 1 ay sürer. Ama şuan atölyelerde şuan öyle değil. Hızlı üretim yapıldığı için ne şekilleri şekil… Gerçekten sabunu mahvettiler. Koku esansla elde edilir ve maliyeti yüksektir. Şimdilerde sabunlarda kokan şey yapılan sabunun kokusu, esans kullanılmıyor maalesef.”
Mis sabunun yapımında kimyasallar kullanılıyor mu?
“Kimyasal kullanılmıyor maliyeti arttırıyor. Ama malzemeden çalarak üretim yapıyorlar. O yüzden renkler en fazla 1 ay gidiyor. Aslına kalınarak yapılsa anlattığım gibi senelerce o sabunlar deforme olmadan durur.”
Mis sabununun yapım aşamalarını anlattınız. Peki, püf noktası diyebileceğimiz bir ayrıntı var mı?
“Püf noktası şekli ve boyasıdır. Aslına uygun olarak yapıldığında çok güzel işler ortaya çıkar ama ben bunu yapayım nasıl olursa olsun dediğinizde olmaz.  Asıl mis sabunu yarım değil tam bütün meyve sabunu olarak yapılır.”
Sabunların orijinaline uygun yapılıp yapılmadığını nasıl anlarız?
“Meyvelerin hepsi 5 çizgilidir”
  “Sabunun aslına uygun yapılıp yapılmadığı kokusundan, şeklinden anlaşılır. Mesela nar meyvesinin sabunu; narın tepesindeki çıkıntı 5 yapraklıdır. Ve meyvelerin hepsi 5 çizgilidir. Allah’ın yarattığı şekilde 5 adet çizgi vardır. Elmanın tersini çevirip sayın ana çizgiler 5 tanedir. Bütün meyvelerde hemen hemen böyledir. Ayvanın üstü 3 altı 5 çizgidir. Muşmula da aynı şekilde. İşte yapılan meyve sabunu o kadar orijinaline yakın olmalıdır. Muz meyvesi Edirne mis sabununda üretilmemelidir. İlk üretildiği dönemlerde Edirne’de üretilen meyvelerin dışına çıkılmamıştır. Sanatı yozlaştırmak kötü bir şey. Kimseyi suçlamıyorum ama benim aslına uygun olsun anlayışıma maalesef ters.”
“Araştırmayı seven birisiyim demiştiniz. Edirne miss sabununun tarihine baktığınızda nelerle karşılaştınız?
“Sabunun üretimi 17.yüzyıllarda saray için Edirne’de başlıyor”
  “17. Yüzyılda Edirne’de başlıyor. Saraylarda kullanılmak üzere üretiliyor. Aslında sultan halvete gireceği zaman hangi meyve kokusunu istiyorsa o kişi onunla banyo yapar ve öyle halvete girermiş. Bunu bir ustadan öğrenmiştim. Şimdilerde hamamlarda kullanılmak üzere yapılmış diyorlar ama her meyvenin ayrı bir kokusu olmalıdır. Çilekse çilek, portakalsa portakal kokmalı. O dönemlerde portakal, limon yokmuş Edirne’de üretilmiyormuş.”
“Sabuni Mahallesi’nin ismi sabundan gelmektedir”
  “Merkez ilçemizde bulunan Sabuni Mahallesi’nin ismi sabundan gelmektedir. Sabuni Mahallesi’nde üretilirmiş. Saraya gelen büyük devlet erkânlarına sandıklarla meyve hediye edilirmiş. Sabunun üretimi 17.yüzyıllarda saray için Edirne’de başlıyor yani. Değişik kaynaklarda Balkanlardan gelen bir sanat diye yazılır. Göçmenler tarafından getirildiği söylenir. Ama ben Bulgaristan’dan vs. sabun geleneğine rastlamadım hiç bilgileri bile yok. Ana çıkış noktası Edirne diyebiliriz. Diğer taraftan Mumcular Mahallesi vardır orda da mum üretilirmiş. Edirne’nin her bir sokağı sanat kokuyor aslında.”
saabunn - Edirne Ahval GazetesiSabunun özüne uygun olması için çok uğraştığınızı söylüyorsunuz. Bu uğraşlarınızla ilgili aklınızdan çıkmayan bir anınız var mı?
 “Ben meyvenin çekirdeğini bile gerçek çekirdeklerden kullanırdım. Yani şeftaliyse gerçek şeftali çekirdeği, çöpü, kavunsa kavunun aynı şekilde. Sabun yaptığımız dönemlerde hep yediğimiz meyvelerin çekirdeklerini, saplarını ayırır toplardık. Hatta öyle bir alışkanlık kalmış ki eşim hala unutur meyvenin çekirdeklerini ayırır bir kenara. Kurutup sabunda kullanırdık. Limon sıkardık sıkacaktan çekirdek ayıklayıp öyle limonu kullanırdık. Öyle bir hal almıştı ki yakınlarım bile bana meyve çekirdeği toplayıp verirlerdi. Tabi zamanla o da ranta dönüştü mesela 1 plastik bardak dolusu karpuz çekirdeği ta o zamanın parasıyla 5 liraydı. Kurslarda öğrenci gelir bilmez karpuz çekirdeği lazım olduğunu satın almak zorunda kalır ve bunu satın aldıklarında bunlar öğrencilere yük olurdu.”
Mis sabunun özüne dair bildiklerinizi birilerine öğretmeyi düşünüyor musunuz?
  “Gerçekten sanat olarak yapacak olan varsa en ince ayrıntısına kadar anlatır, yetiştiririm. Elimdeki bütün orijinal boyaları, değerli argümanları veririm. Ama satış amaçlı yapacağım derlerse ben yokum. Amaç, kazanç olmamalı.” Röportaj: Damla GÖÇ Fotoğraf: Ali KARAMAN

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu