Her şey çok farklı

Birçoğunuz Küba’nın adını duymuştur eminim. Küba, orta Amerika kıtasında yer alan, tropikal iklime sahip, Atlas Okyanusu’na kıyısı bulunan bir ada ülkesi. Küba’nın siyasi rejiminden söz etmeyeceğim, ya da genel olarak yoksulluğunun üzerinde durmayı veya kanser hastalığının tedavisinde yarattığı mucizeyi de uzun uzun anlatmayı düşünmüyorum. Küba’da yaşadığım ya da tanık olduğum, onlara göre rutin, bize göreyse inanması biraz zor diye ifade edebileceğim bazı şeyleri paylaşmak istiyorum.

Gece saat 23.00 civarı. O günkü gezimizi tamamlayıp otelimize doğru tur otobüsümüzle yol alıyoruz. Ön koltuklardan birinde oturuyorum. Havanın karanlığına rağmen otobüsümüzün farlarının aydınlattığı yolu izliyorum. Derken bir köyün yakınlarından geçiyoruz ve o saatte 10 -11 yaşlarında iki kız çocuğu o yolda yürüyorlar. O saatte iki çocuğun biraz ıssız sayılabilecek bir yolda yürüdüklerini gören ben, panik halde elimde olmadan mini bir çığlık atarak yan tarafta oturan rehberimize dönerek: “Çabuk otobüsü durdurun lütfen, bu çocukları alalım ve gidecekleri yere biz bırakalım. Bu saatte çocuklara bir şey olmasın.” diye rica ettim. Öyle endişeli ve panik bir haldeyim ki, kelimelerle ifade edebilmenin imkanı yok. Oysa rehberimiz gayet sakin bir şekilde: “Hocam, hiç merak etmeyin, bu ülkede çocuklara kimse zarar vermez-veremez.” dedi. Ben büyük bir şaşkınlık içinde ve biraz da itiraz vari “Neden?” diye sorduğumda, rehberimiz: “Hocam, bu ülkede çocukları ve kadınları koruyan yasalar o kadar katı ve bağlayıcı ki, kimse çocuk ve kadınlara zarar veremez, zarar vermeye cesaret dahi edemez, cinsel istismarda bulunamaz.” diye yeniden cevap verince hem inandım hem de böyle koruyucu ve caydırıcı yasaların varlığı beni hayretlere sürükledi.

Küba’nın nüfusu onüç milyon ve ülkede sadece başkent Havana’da bir tane cezaevi var. Bu cezaevinin kapısına da tam otuz yıldan beri kilit vurulmuş. Çünkü suç işleyen hükümlü yokmuş. Çok uzun yıllardır cinayet işlenmemiş. Küba’da bazen arkadaşlar arasında yapılan tartışmaların dozu biraz kaçınca, sözlü tartışma yumruklaşmaya dönüşünce ya da alkolü biraz fazla kaçırıp gürültü-patırtı yaparak taşkınlık yapan olunca, karakolda bir gece gözaltında tutup ertesi gün salıveriliyormuş. Bu ülkenin her vatandaşı lise diploması almak zorunda. Aksi takdirde yurt dışına çıkmasına izin verilmiyor, ayrıca pasaport ve ehliyet te alamıyor. Yine Küba’da Huzurevi ve çok küçük yaştaki çocuklar içinde kreş yok. Yaşlılar ailenin diğer bireyleri tarafından bakılıyor. Çok küçük çocuklara da ailenin büyükleri bakıyor. Pazar günleri kimse çalışmıyor ve aile büyükleriyle vakit geçiriliyor.

Bugün Küba’da yaşanan kültürel anlayışın büyük bir bölümüne aslında bizler hiç de yabancı değiliz ve bir zamanlar biz de böyle bir yapıya sahiptik. Yani kültürümüze, çocuklarımıza ve büyüklerimize sahip çıkıyorduk. Çocuklarımız, kendi gözümüzden sakındığımız geleceğimizin teminatı biricik evlatlarımız.

Bu gün geldiğimiz noktadaysa ülkemizde, gün geçmiyor ki çocuk istismarına dair haberler duymayalım. İşte en son, İstanbul’da çocukları istismar edebilmek için sucunun satış yerindeki bir odayı yalıtımlı hale getirip seslerinin çıkmasını engellediği ve dört-beş çocuğa da istismarda bulunduğu ortaya çıktı. Küçücük çocuklara cinsel istismarda bulunanlar bence en ağır cezalara çarptırılmalıdır. Bir çocuğun istismarı demek, bir insan hayatının yok edilmesi demektir. Bu çocuklar bizlerin geleceği ve ümidimiz. İstismarı yapan kim olursa olsun asla affedilmemeli ve ömür boyu hapis cezası almalıdır. İnsanların hayatını mahvetmenin de ağır bir bedeli olmalıdır. Ülkemizin her köşesinde kız ve erkek çocukları günün her saatinde korkmadan, endişelenmeden dolaşabilmeli. Aile büyüklerimizle birlikte yaşamanın yük değil, hayatın bir güzelliği olduğu bilinciyle hareket etmeliyiz. Bizlerin de eninde sonunda yaşlanacağımızı, başka insanların yardımına ihtiyaç duyacağımız gerçekliğinin varlığını hatırlamak zorundayız. Kadınlarımız, toplumun yarısını oluşturan kişiler, sapıkların ve sözde erkeklerin gazabına uğramayacak yasalar ve eşitlikçi toplum anlayışıyla korunmaya ihtiyaç duymaktadır. Trafikte ufak bir tartışma yüzünden öldürülme korkusu yaşamak istemeyiz, öyle değil mi? Sokakta, yolda serbestçe gezebilmek bizim için lüks olmamalı. Herkes birbirine karşı saygı ve sevgiyle yaklaşsa iyi olmaz mı?

Aslında bu dileklerimin ne kadar insani ve samimi olduğunun farkıdasınız öyle değil mi? Yitip gitmekte olan değerlerimizin tekrar geri gelmesi dileğiyle.

Sevgiyle kalın…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
error: İçerik korunmaktadır !!