Ahlak

“Mutsuzluğa katlanmanın en kolay yolu nedir?” diye soruyor Antik Yunan filozofu Thales. Ve sonra cevabını kendisi veriyor: “Sizden daha mutsuz insanlara bakın!”

Hepinizin bildiği gibi, 6 Şubat’ta on ilimizi etkileyen ve hepimizi derinden yaralayan deprem felaketini yaşadık. Vicdani sorumluluk hisseden herkes, elinden geldiğince bu felakette zarar gören vatandaşlarımıza destek olmaya çalıştı. Yine hepimizin bildiği gibi, bazı kişi ya da Kuruluşların sorumluları, bu felaketin yaralarını sarmakta kendini sorumlu hissetmedi.

Dün, deprem felaketi yaşayan illerimizden özellikle iki ilimizde aşırı yağıştan sel felaketi yaşanıyor. Şimdi bu “sel felaketi” kaderin planı mı, yoksa sorumluların sorumluluklarını yerine getirmemeleri mi diye sormak gerekiyor. Ben bu sorumsuzluğu kısa vadeli olarak düşünmüyorum. Uzun yıllardan süregelen sorumsuzluklar var. Kısa bir süre önce kurulan depremzede çadırları nasıl olur da dere yatağına kurulur? Hiçbir kimse bu çadırların dere yatağına kurulmaması gerektiğini düşünemiyor mu? Bu da mı bir kader planıdır? Aslında hepimiz temel sorunun ne olduğunu biliyoruz.

Vicdanlı ve işin ehli olan kişilerin değil de, tanıdığı, torpilli olanların iyi yerlerde iş bulduklarını bilmeyen, duymayan yoktur sanırım. İkinci sorunumuz da ahlak! Ahlaklı olmayan insan, etik ve insani değerleri önemsemez. Okullarımızda ahlak dersi zorunlu ders olmalı. Eğer biz ahlakın ne olması gerektiğini çocuklarımıza ve gençlere doğru ifade etmek istiyorsak, önce biz yetişkinler çocuklarımıza örnek olmalıyız.

Sigara içen ebeveynlerin çocuklarına “içmeyin” demesi nasıl inandırıcı değilse, çocuklarımıza doğru örnek olmadığımız sürece maalesef bu toplumsal sorunlarımız asla bitmeyecek ve çözülmeyecek.

“En kolay şey nedir?” diye soruyorlar Thales’e. “Başkalarına öğüt vermek.” diyor. Yani toplum olarak hepimize düşen görev, davranışlarımız ve ürettiklerimizle örnek olmaktır.

Son olarak: “En zor şey nedir?” diye sorduklarında ise, çok anlamlı bir cevap veriyor Thales: “Kişinin kendini tanımasıdır.” Yani öz eleştirimizi de yapabilmeliyiz. Hiç birimiz sütten çıkmış ak kaşık değiliz.

Nazım Hikmet’in “Dünyanın En Tuhaf Mahluku” şiirinde dediği gibi: “Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer ve hala şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak eğer, kabahat senin demeye dilim varmıyor, ama kabahatin çoğu senin, canım kardeşim.”

Eğer biz yetişkinler, kendi kendimizi iyi tanırsak ve özeleştiri yaparsak, toplumdaki sorunların büyük bir bölümü de çözüme kavuşacaktır.

Sevgiyle kalın…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
error: İçerik korunmaktadır !!